AŞK YARASI
Pardüsesinin yakasını kaldırmış, yağan yağmura aldırmadan, su birikintilerine, çamurlara bata çıka yürüyordu. Ne yağan yağmurdan, ne de soğuk havadan hiç etkilenmiyormuş gibiydi. Cadde yağan yağmurun ve soğuğun etkisiyle olacak, oldukça tenhaydı. Caddedeki aydınlatmanın yetersiz kaldığı yerde durdu. Belki de gözlerinden akan yaşların farkedileceğinden korkuyordu. Sırtını lambası bozulmuş elektrik direğine dayadı. Etrafına boş gözlerle baktı. Etrafta kimselerin olmadığını farkettiğinde biraz rahatlamış gibi oldu. Ağlamak istiyordu. Hem de hıçkıra hıçkıra. Beyninde dizilen soruları haykırmak istiyordu. Neden neden sen öldün de ben ölmedim. Bilmiyor muydun benim sensiz yaşayamayacağımı. Sensizliğin acısına nasıl dayanırım ben. Gözyaşları kristal zerrecikler gibi süzülüyordu yanaklarından. Anılar dizilendi beyninde. Yaşadıkları bir film şeridi gibi geçiyordu gözlerinin önünden. Yağan yağmurdan sırıl sıklam ıslanmıştı. Kışın soğuğu iliklerine kadar işlemişti. Ama o ne ıslanmaya ne de soğuğa aldırmıyordu. O yalnızca geçmişini yaşıyordu.
Onunla bir bahar günü bir kır gezisi sırasında tanışmıştı. Çalı diplerinde kuzukulağı toplarken karşılaşmıştı onunla. O kır çiçekleri topluyordu. Elindeki kuzukulaklarına bakarak,
Nedir o sizin topladığınız diye sordu.
Kuzukulağı derler bu ota. Ekşimsi bir tadı vardır. Bu haliyle de yiyebilirsiniz bu otu. Salataya doğrarsanız, çok değişik bir tat verir salataya.
Bir tanesinin tadına bakabilir miyim?
Elbette diyerek elindeki demetin tümünü uzattı genç kıza.
Ben sizden tatmak için istedim, siz bana demetin tümünü veriyorsunuz.
Ne çıkar bundan, her taraf kuzukulağı dolu. Ben yeniden toplarım.
Tadı ne kadar hoşmuş bunun. Bana da öğretir misiniz bunun nasıl toplandığını?
Elbette neden olmasın
Sizi rahatsız etmiş olmaktan korkuyorum da.
Neden rahatsız olayım hanımefendi, sizin gibi güzel bir hanıma yardımcı olmak beni oldukça mutlu eder.
Hadi öyleyse hemen başlayalım dedi genç kız. Çalı diplerindeki kuzukulağı otlarını gösteriyordu genç kıza. Kız bazen kuzukulağına benziyen yabani otlardan da topluyordu. O hemen yanına gidip sormuştu
Ne yapacaksın bu yabani otları, bunlar kuzu kulağı değil ki.
İyi ama kuzu kulağına çok benziyor
Benzesin. Onlar yavan olur, kuzukulağının tadını da bozar. Kız elindeki demetin içindeki yabani otları uzattı kendisine. Otları alırken elleri biribirlerine değmişti. İkiside elektrik akımına tutulmuş gibi titrediler. Göz göze geldiler. Öylesine sıcaktı ki bakışları. Bir şeyler söylemek istiyordu kıza, konuşamıyordu. Bir iki yutkunduktan sonra, adınız ne sizin diyebildi.
Ayten dedi genç kız.
Benim de Ayhan. Ne tuhaf değil mi. Deminden beri ot topluyoruz, biri birimizin adını bile bilmiyoruz.
Sormadınız ki
Daha fazla şeyler sorabilir miyim size
Ne gibi
Örneğin nerelisiniz, bir yerde çalışıyor musunuz, bekar mısınız gibi
Bekarım, bir kamu kuruluşunda çalışıyorum. Peki ya siz
Ben inşaat mühendisiyim. Kendi iş yerim var bekarım ve en büyük arzum sizin gibi güzel bir kızla evlenmek
Ay bu ne hız böyle. Siz her önünüze gelene böyle hemen evlenme teklifi mi yaparsınız.
İnan bana Ayten. Ben bu güne kadar evlenmeyi de düşünmedim, hiçbir kıza da evlenme teklifinde bulunmadım. İnan bana seni görür görmez aklım başımdan gitti ve işte hayallerimi süsleyen kız dedim kendi kendime
İnanayım mı
İnanman en büyük dileğim.
İyi ama henüz biribirimizi tanımıyoruz. Üstelik ailelerimiz ne der.
Genciz ve önümüzde daha nice yıllar sürecek gençlik yıllarımız var. Bekleriz.
Çok uzun yıllar sürsede mi
Vur dedikse sende beni öldürmeye kalkışma be Ayten, en kısa zamanda ailelerimizi tanıştırırız. Bir süre sözlü ve nişanlı kalırız. Biri birimizi iyice tanıdıktan sonra evleniriz.
Ne olur beni sıkıştırma, biraz düşünme payı bırak bana demişti Ayten
***
Sık sık telefola konuşuyorlardı ama, bir türlü buluşup başbaşa kalamıyorlardı. Her buluşma önerisine olumsuz yanıt alıyordu. Her defasında aynı bahane,
Ailem çok tutucu, bu yüzden yalnız çıkmama izin vermiyorlar. Çaresiz işe gidip gelirken yaptığımız kaçamaklarla idare edeceğiz diyordu. Telefon çaldığında isteksizce uzandı telefona. Telefondaki ses Ayten’indi. Çok heyecanlandı ve sordu,
Hayrola bu saatlerde beni aramak adetin değildi, önemli bir şey mi var.
Evet var demişti Ayten, hem de çok önemli. Aileme durumumuzu anlattım. Anlayışla karşıladılar. Anlayacağın, gelip isteyebilirsiniz beni. Heyecandan titremeye başlamıştı. Kekeleyerek,
Ne diyorsun sen inanayım mı
Elbette inanacaksın, böyle işlerin şakası olur mu
Sen ne diyorsun sevgilim, beni ne denli mutlu ettiğini anlatabilmem olası değil. Ne diyeceğimi bilemiyorum. Seni istetmeye hemen bu gün gelmeyi çok isterdim ama, bazı hazırlıklar yapmam gerekli. Güzelliğine yaraşır bir şekilde, elim dolu olarak gelmek istiyorum. Yarın akşama ne dersin?
Tamam derim sevgilim. Son kelimeyi çok zayıf bir sesle söylemişti. Belli ki duyulmasından çekinmişti. Sevincinden uçacak gibiydi. Elindeki ahizeyi elinden bırakamadı uzunca bir süre. Oysa karşı taraf çoktan kapatmıştı telefonunu. Bitişik odadaki sekreterine seslendi, Nalan ben gidiyorum. Arayan olursa bu gün gelmeyeceğimi söylersin. Gerekeni sana bırakıyorum. Yarın sabah görüşürüz. Tamam gerekeni yaparız dedi sekreter soğuk bir ses tonuyla. Patronu kapıyı çekip gittikten sonra öfkeyle mırıldandı.
Hay senin Ayten’inin de senin de suratına. Mum dibine ışık vermez derler. Ne kadar da doğru söylemişler. Benim senin Ayten’inden neyim eksik. Senin gözlerini kör mü etmiş bu kahpe. Bir kez şöyle bir alıcı gözüyle bakmadın bana.
Sekreterinin söylediklerini duymamıştı ama, neler söylediğini duyar gibiydi.
Hiç ümit vermedim bu kıza ama, belli ki sırıl sıklam aşık bana. Sesinin tonu tüm çıplaklığıyla anlatıyor bana onun duygularını. Neylersin kader bu deyip sekreterini söküp attı kafasından. Yolunun üzerindeki pasta haneye girip koca bir tepsi baklava siparişi verdi. Sonra da çiçekçiye gidip ertesi gün için kocaman bir demet çiçek sipariş etti. Çiçekçi
Arajman mı olsun efendim diye sorduğunda
Ben çiçek işinden anlamam, en güzel nasıl oluyorsa öyle olsun dedi. Evine geldiğinde sevinçle annesini kucakladı. Havalara zıplattı annesini.Annesi
Dur be oğlum ne yaptığını sanıyorsun sen. Beni sakat etmeye mi karar verdin yoksa. Hayrola nedir bu sevincin, söyle de ben de bileyim.
Müjde anneciğim müjde. Artık senin de bir gelinin olacak. Yarın akşama Ayten’i istemeye gideceğiz.
Beni oradan oraya zıplatacağına, şunu hemen söylesen de, ben de seninle beraber sevinsem olmaz mı. Ertesi günün akşamını iple çektiler ana oğul.
Ah ah diyordu annesi. Rahmetli baban sağ olsaydı da o da görebilseydi senin mutluluğunu.
Amcasına telefonla haber saldılar. Yarın akşam Ayhan’a kız istemeye gideceğiz. Amca baba yarısıdır, kızı onun istemesi daha uygun olur. Ailece gelmenizi bekliyoruz, erken gelin yemeği bizde yedikten sonra gideriz kızı istemeye dediler.
***
Kız evinin kapısını çaldıklarında Ayhan’ın kalbi duracak gibiydi.Amcasının kızı Ayhan’ın ne denli heyecanlı olduğunun farkındaydı. Kulağına eğildi,
Amca oğlu bu kadar heyecanlanmana gerek yok, Nasıl olsa mercimeği fırına vermişsiniz. Burdan ötesi sadece formalite.
Ne heyecanı be Nalan, sana öyle geliyor
Hadi hadi yalan söyleme, kalbinin kütleyişini buradan duyuyorum. Kapının açılması yıl gibi geldi Ayhan’a. Sanki kapı hiç açılmayacaktı. Kapı açılıp içeriye buyur edildiklerinde derin bir nefes aldı. Kız tarafı çok içten karşıladılar konuklarını. Kısa bir tanışma faslından sonra, iki tarafta kırk yıllık dostmuşlar gibi koyu bir sohbete koyuldular. Ayten’in babası işaret etti kızına git kahveleri yap diye. Ayten kahveleri hazırlamak için mutfağa giderken amca kızı da takıldı peşine. Beraberce hazırladılar kahveleri. Çok çabuk ısınmışlardı biri birlerine. Mutfakta kahveler hazırlanırken Ayhan’ın amcası geleneksel sözlerle geliş nedenini açıkladıktan sonra
Kızınızı kuzenime istiyoruz dedi.
Kısmetse olur dedi Ayten’in babası. Hele bir kızımızla ve hısım akrabamızla da konuşalım. En kısa zamanda gereken yanıtı veririz. Kahveler içildikten sonra sohbet yine koyulaştı. Bir süre sonra konutlar gitmek için izin istediklerinde, ev sahipleri itiraz ettiler.
Durun bakalım, daha vakit erken. Gelmesi sizden, gitmeniz ise bizim iznimize bağlı. Hele bir de tatlılarımızı yiyelim. Ne demişler tatlı ye tatlı konuş. Tatlılarımızı yiyelim ki bu iş tatlı sonuçlansın. Hadi kızlar getirin bakalım tatlıları dedi Ayten ile alan’a. Nalan da bizim kızımız sayılır. Beraber hazırlasınlar tatlıları. Tatlılar yenildikten sonra izin isteği yenilendi. Esenlikler dileğiyle uğurlandı konuklar.
***
Söz, nişan nikah ve düğün üç aya sığdırıldı. Düğün gecesinde aileler en az damat ve gelin kadar mutlu bir gece yaşadılar. Damatla gelinin biribirlerine sıkıca sarılıp dansetmeleri görülmeye değerdi. Düğün bitiminde evlerine geldiler. Damadın annesi yeni evlileri rahatsız etmemek için kayınbiraderinin evine misafir oldu. Geceyi çılgınlar gibi sevişerek geçirdiler. Sabah ilk Ayhan uyandı. Günün bir hayli ilerlediğini farkettiğinde hemen eşini uyandırmak istedi. Ayten gecenin yorgunluğuyla çok zor uyandı. Gözlerini aralıyarak
Ne olur sevgilim, çok yorgunum, bırak ta biraz daha uyuyayım.
Seni uyandırmak istemezdim sevgilim. Biliyorsun balayımız için Bodruma gideceğiz. Ancak hazırlanırız. Uykusuzluğun acısını Bodrum’da çıkarırsın. Zaten orada hayat gece başlar. Gece yarısına kadar bol bol uyuruz. Çok isteksiz çıktı yatağından. Eşi kalkar kalkmaz hazırlamıştı kahvaltılığı. Yüzünü yıkayınca biraz atabilmişti üzerindeki mahmurluğu. Beraberce kahvaltıya oturdular. Karınlarını doyurduktan sonra valizlerini hazırlamaya başladılar.
Fazla giyecek alma diye uyardı Ayhan
Neden almıyacakmışım?
Nedeni van mı karıcığım, gittiğimiz yerlerde beğeneceğin tüm giysileri alırsın. Balayımızın anılarını yaşatırız alacağımız giysilerle.
Tamam anlaşıldı dedi Ayten. Beni ilk günümüzde şımartmaya başladın sevgilim. Valizleri arabalarının bagajına yerleştirip çıktılar yola. Bafa gölünün kıyısındaki göl gazinosunda mola verdiler. Nefis bir balık ziyafeti çektiler kendilerine. El ele tutuşarak göl kenarında gezdiler uzun uzun Arabalarına binerken.
Çok çok mutluyum dedi Ayten
Ya ben sevgilim, mutluluğumdan uçacağım neredeyse. Zeytin ağaçlarının arasında kıvrıla kıvrıla uzayan yola hayran kalmıştı Ayten.
Sevgilim, gördüklerim gerçek mi, yoksa rüya mı görüyorum. Eğer gördüklerim rüya değilse çimdikle beni ne olursun.
Hele bir Bodrum’a varalım. Seni Karaada’yada götüreceğim sevgilim. Oradan ver eline Fethiye’nin Ölüdeniz’ine ve oradan da Datça’ya. Sana bir aylık balayı yaşatmıyacağım sevgilim. Balayımız ömür boyu sürecek. Ayten kolunu eşinin omuzuna attı. Eyilip öpmek istedi eşini. Ayhan
Dur yapma, yolun çok dar olduğunu görmüyor musun, kaza yaptıracaksın bana. Sözlerini tam bitirmişken karşılarından gelen kamyonu gördü. Direksiyonu kırmakta geç kalmıştı. Korkunç bir patlama oldu. Araba taklalar atarak göle doğru uçtu. Yol trafiğe kapanmıştı. Durmak zorunda kalanlar kamyonun yanına gittiklerinde ağır yaralı kamyon şoförüyle karşılaştılar. Kamyon şoförü acılar içinde kıvranırken
Beni bırakın, aşağıdakilere bakın diye inledi. Genç olanlar arabanın bulunduğu yere koştular. Önce Ayten’i aldılar arabanın içinden. Bu ölmüş dedi birileri. Ayhan yaşıyordu. Güçlükle çıkardılar arabanın içerisinden. Koltukla direksiyonun arasına çok kötü sıkışmıştı. Dört kişi kolarandan ve bacaklarından tutarak çıkardılar yukarıya. Tam o sırada polisler ve ardından ambulans geldi. Geride kalanlar kadının cesedini taşıdılar yukarıya.
Vah vah diyordu yaşlılar. Ne kadar da gençmiş zavallılar. Ambulansa koydular Ayhan’ı. Kadını da koyalım ambulansa dedi ekip amiri. Yolculardan biri
Amirim ambulans bir an önce gitsin , kadın için oyalanılmasın. Nasıl olsa o ölmüş dedi.
Emin misin diye sordu ekip amiri
Eminim efendim ben doktorum. Erkeğin durumu çok ağır. Ekip amiri git diye işaret etti ambulans şoförüne. Kadının ölüsünü morga götürmek için bir gönüllü çıktı.
Amirim benim arabam boş, ben götürürüm onu hastaneye. Kadın arabanın arka koltuğuna yatırıldı. Ekip amiri beraber görevli oldukları polisin birine
Sen de bin arabaya. Genç arkadaşımızı zora koşmasınlar. Hemen haraket ettiler Milas’ doğru. Ambulanstan az sonra onlarda vardılar hastaneye. Sedyeye aldılar kadını. Görevli doktor kısa bir muayeneden sonra
Evet bu ölmüş, yazık çok ta gençmiş dedi. Morga gönderdiler kadını. Ayhan hemen alınmıştı ameliyathaneye. Kanayan yaralara gerekli dikişler atılıp tamponlandıktan sonra tekrar ambulansa alınıp Ege Üniversitesi hastanesine götürülmek üzere yola çıkıldı.
Kara haber tez duyulur. Hemen duyuldu yeni evlilerin başına gelenler. Ayten’in babası bir araba kiralayarak Milasa hareket etti. Yol sanki hiç bitmeyecekti. Halen bir umut taşıyordu içinde,
Belki ölmemiştir kızım, komaya girmiş olabilir, bu nedenle ölmüş olduğunu zannedebilirler diyordu kendi kendine. Hastaneye vardığında ilk rastladığı görevlinin boynuna sarıldı
Ne olur söyleyin bana kızım, kızım yaşıyor mu diye inledi. Görevli
Kazada ölen o genç kadını mı soruyorsun dedi.
Kızım, kızım benim gerçekten öldü mü.
Metin ol amca, kader bu, ölenle ölünmez
Ne olur yalvarırım size kızımı gösterin bana
Gel dedi görevli: Morgun kapısını açarak, kızın bu mu diye sordu. Sedyede yatan kızıydı. Dizlerinin bağı çözüldü. Gözlerinin önünde karaltılar uçuyordu. Yere yığıldı. Bayılmıştı. Hemen onu da acil servise kaldırdılar. Doktorlar ayılması için gerekeni yaptılar.Ayıldığında kendini yere atmak istedi, zor tuttular. Sakinleştirici iğne yaptılar yaşlı adama. Yaşlı adam kendine geldikten sonra götürüp hasta odasına yatırdılar. Sabah cenaze teslim işlemleri yapıldıktan sonra özel bir ambulans çağırdılar. Kadını içine yatırdıkları tabutu ambulansa koydular. Yaşlı adam kızının yanında kalmak istedi.
Olmaz dediler, bizim yanımızda oturacaksın. Israrı yarar sağlamadı. Çaresiz ön tarafa oturdu. Evine vardıklarında sokak ana baba günüydü. Cenazenin getirileceğini öğrenenler toplanmışlardı evinin önüne. Kalabalık ambulansın etrafını sardı. Açılan kapıdan tabuta eller uzandı. Dışarıya çektiler tabutu. Daha önce hazırlanan salacağın üzerine koydular. Ayten’in annesi kapandı tabutun üstüne
Kızımı, kızımı gösterin bana diye feryat etti.
Tabut çivili açamayız onu dediler. Delikanlının biri
Bir dakika diyerek koşarak uzaklaştı. Az sonra elinde tuttuğu kocaman bir tornavida ile geri döndü.Tornavidanın ucunu tabutla kapak arasına soktu, aşağı doğru bastırdı. Gıcırdayarak aralandı tabutun kapağı. Biraz daha yüklendi tornavidaya. El girecek kadar aralanınca güçlü elleriyle asıldı kapağı. Sinir bozucu bir gıcırtıyla açıldı kapak. Anne titreyen elleriyle açtı kızının yüzünü. Öptü, öptü kızının soğuk yüzünü. Acısına daha fazla dayanamadı. Bayılararak yere yığıldı.
Açılın, açılın diye bağırdılar. Kadınlar koştular talihsiz anneye yardım için. Sürükleyerek götürdüler kadını evine.
Kolonya, kolonya getirin diye bağırdı yaşlılar. Getirilen kolonyayla alnını, bileklerini ovdular, ta ki ayılıncaya kadar. Kadın ayıldığında
Beni kızımın odasına getirin diye inledi. Odasına götürdüler. Kızının yatağına yatırılmasını istedi. Yatağa yatırıldığında göz yaşları sel gibi olmuştu gözlerinde.
***
Cenaze görülmemiş bir kalabalıkla götürüldü Camiye Öğle namazının ardından kılınan cenaze namazından sonra cenaze arabasına konularak mezarlığa doğru hareket edildi. Cenaze arabasının ardından mezarlıktaki törene katılmak üzere yüzlerce araba katıldı konvoya. Cenaze mezara konulduktan sonra, üstüne örtülen toprağı gözyaşlarıyla suladı törene katılanlar. Tören süresince gözlerden akan yaşlar hiç dinmedi.
***
Ayhan kaldırıldığı üniversite hastanesinde uzun bir süre komada kaldı. Kendine geldiğinde, ilk sözü karım nerede, o yaşıyor mu diye sormak oldu.
Yaşıyor diye yanıtladılar. Zira doktorlar öyle söylemelerini istemişlerdi hemşirelerden. Aylar sürdü tedavisi. Artık kendi başına kalkıp yürüyebiliyordu. Annesine her ziyaretine gelişinde eşini soruyordu. Neden gelmedi diye
Gelecek, gelecek ama, henüz iyileşmedi diyordu her defasında annesi.
***
Ayhan tedavisi sona erdiğinde taburcu edildi. Annesi kiraladığı bir taksiyle evine götürdü oğlunu. Eve girdiklerinde eşini aradı gözleri. Eşini göremeyince
Anne Ayten nerede, niye karşılamadı bizi diye sordu.
Nasıl karşılasın be oğlum, o halen hastanede yatıyor. Hele sen tamamen iyileş, beraber gidip ziyaret edeceğiz onu. Korkunç gerçeği sezer gibiydi
Anne ne olur bana doğruyu söyle diye yalvardı. Doğru mu karımın yaşadığı.
Sana neden yalan söyleyeyim be oğlum. İnan bana karın yaşıyor. Gözyaşlarını gizlemek için sana yiyecek bir şeyler hazırlayayım diyerek ayrıldı oğlunun yanından. Mutfağa girdiğinde göz yaşları sel olmuştu. Ben nasıl söyleyeceğim gerçeği diye inledi. Titreyen ellerle yiyecek hazırladı oğluna. Hazırladıklarını yemek masasına koyup oğlunun yanına gitti.
Hadi oğlum yemeğimizi yiyelim dedi.
Anne benim canım yemek istemiyor. Ben önce eşimi görmek istiyorum.
Oğlum, eşin tam iyileşmediği için kimseyle görüştürmüyorlar. Ben de özledim onu. Ne yazık ki benim bile görmeme izin vermiyorlar. Dedim ya sana, hele sen iyileş, o zamana kadar Ayten de iyileşir inşallah, gider beraberce ziyaret ederiz onu. Yemeğini yerken eşinin yokluğu bir kabus gibi çöktü üstüne, lokmalar boğazından geçmez olmuştu. Yaslı anne gelen ziyaretçilerine
Ne olur eşini kaybettiğimizi söylemeyin oğluma diye sıkı sıkı tembihliyordu.
***
Genç olması hızla iyileşmesini sağlıyordu. Artık sokağa çıkabilecek kadar güç kazanmıştı. Akşam üstü annesine,
Anne ben biraz dolaşıp geleceğim dediğinde annesi
Geç oldu be oğlum, ne yapacaksın bu saatte sokağa çıkıp ta dedi. Dinlemedi annesini. Ağır adımlarla iş yerinin bulunduğu caddeye doğru ilerledi. Rastladığı herkes ona geçmiş olsun dileklerini iletiyordu. Berber Nedim’in dükkanının önünden geçerken, berber Nedim elinde makasıyla koşup geldi yanına.
Gçmiş olsun Ayhancım, seni iyi görmek çok sevindirdi beni. Hele gel bakalım Nedim ağabeyinin dükkanına. Hem çay içeriz, hem hasret gideririz dedi. Dükkana girerken çay ocağına üç çay diye işaret etti. Çaylar geldiğinde, çaycıya birini de müşteriye ver dedi. Çayları içerlerken
Senin kurtulmana ne kadar sevindiysek, eşini kaybetmene de okadar üzüldük dedi berber.
Nedim ağabey senin yanlışın var, karım yaşıyor benim. Öldüğünü de nereden çıkardın.
Nasıl olur cenazesine bile gittim ben onun. Ayhan karısının öldüğünü sezinliyordu. Gerçeğin acı yüzü bir tokat gibi indi yüzüne. Elleri titredi. Çay üstüne döküldü. Canının yanmasına aldırmadı bile. Ağlayarak terketti berber dükkanını. Müşteri
Nettin böyle sen be Nedim usta. Karısının öldüğünü gizliyorlardı. Yıktın adamı dedi. Nedim usta kırdığı pota çok üzülmüştü.
***
Ayhan gücünün yettiğince evine doğru hızla yürüdü. Eve girdiğinde annesinin boynuna sarıldı
Anne neden, neden gizledin benden karımın öldüğünü. Bu acı haberi senden öğrenseydim bu denli yıkılmazdım. Uzun süre sarılı kaldılar biribirlerine. İkisininde gözlerinden akan yaş sel gibiydi. Annesi yavaş bir sesle, kimsenin duymasını istemezcesine anlattı bildiklerini oğluna.
***
Geçmişini yaşadığı o direğin dibinde, önünde duran polis arabasını farketmedi bile. Ekip amiri gidin bakın kim bu adam. Deli mi ne . Ne işi var bu yağmurun altında dedi. Polislerden birinin gözü oldukça keskindi
Amirim bu adam şu trafik kazasında yaralanıp komada günlerce kalan inşaat mühendisi Ayhan bey ne arıyor burada acaba
Bana soracağına git ona sor. Genç polis hemen arabadan inip Ayhan beyin yanına gitti.
Ayhan bey ne arıyorsun burada, bak yağan yağmurdan çok kötü ıslanmışsın, hadi seni evine götürelim dedi. Ayhan itiraz etmeden bindi arabaya. Sorulanlara yanıt vermedi. Ekip amiri
Üstelemeyin dedi. Belliki şok geçiriyor. Evinin kapısı önünde indirdiler Ayhan’ı. Kapının ziline basarak annesine seslendiler
Gel oğlunu içeri al dediler. Annesi korkuyla baktı oğlunun yüzüne
Ne oldu oğlum sana, başına bir iş mi geldi. Neden bana haber vermedin çıkıp gittin dedi ve oğluna sarılarık beraberce eve girdiler. Sobanın yandığı odaya götürdü oğlunu. Temiz çamaşırlar getirip astı soba borusuna takılı askıya. Hadi bakalım hemen soyun diyerek çıktı dışarıya. Bir süre dışarıda bekledi oğlu soyunup giyinsin diye. Dışarıdan seslendi annesi
Giyindin mi oğlum, girebilirmiyim içeriye
Gel anne dedi oğlu.
***
Sabah ateşler içinde yanar buldu oğlunu. Hemen doktoruna telefon etti gel oğlum hasta diye. Doktor muayene ettikten sonra
Ne olmuş bu delikanlıya çok fena üşütmüş. İnşallah zatürreye çevirmez dedi. Vurulan iğneler, verilen ilaçlar yarar sağlamadı. Yemiyordu, içmiyordu. Günlerce ateşler içinde yandı kavruldu. Kendisine bir şeyler yedirmek isteyen annesinin elini tuttu. Gözlerinin içi gülüyordu. Annesi sevinçle eğildi üstüne
Bak bak gülüyorsun iyileşiyorsun artık dedi Annesinin elini getirdi dudaklarına. Son kez öptü annesinin elini
Üşüyorum anne, çok üşüyorum. Isıt beni anne dedi. Üstüne kapandı oğlunun iyice.
Anne yüreği seni iyi ısıtır oğlum dedi. Oğlunun elinin soğuduğunu farketti. Korkuyla ayrıldı oğlunun üstünden. Korktuğu gelmişti başına. Oğlu ölmüştü. Tekrar kapandı oğlunun üzerine. Ağladı, ağladı.
Özcan NEVRES
- Tükeniş - Haziran 24, 2016
- İnönü Krom Satmış - Haziran 24, 2016
- Konu Taksim Meydanı Olunca - Haziran 24, 2016