Kumarbazların Sonu

Okumuş, kariyer sahibi biri olmasına rağmen şu kumar denilen illetten bir türlü kendisini kurtaramıyordu. Çoğu zaman kumarda kaybettiği için evinde büyük yokluk yaşanıyordu. Nadir de olsa kumarda kazandığı oluyordu. İşte o zaman evine eli oldukça dolu gidiyordu. Eşiyle bozulan arasını düzeltebiliyordu. Kumar yüzünden başına gelmedik kalmamıştı ama ne yaparsa yapsın bu pis illetten kurtulamıyordu. Kazandığı zaman eşine bolca para verirdi. Kaybettiğinde ise eşine verdiklerini geri alırdı. Eşinin ne olur bırak şu kumarı, bu kumar yüzünden yuvamızın yıkılacağını fark edemiyor musun diye yalvarmalarına çok kızardı? Sabret karıcığım, bir gün öyle bir vole vuracağım ki işte o zaman seni kraliçeler gibi yaşatacağım. Seni paraya, takılara, kürklere boğacağım. Seni çevremizde parmakla gösterilen bir kadın yapacağım derdi. Zavallı eşi, eşinin kendisine zaman, zaman vermiş olduğu paralara aldanarak eşinin vaat ettiği o lüks yaşamın bir gün gerçekleşeceğine inanırdı.
Yine kumar masasındaydı. Bir hayli de kazanmıştı. İçinden bir ses yeter artık. Al paranı git. Şansını daha fazla zorlama diyordu ama sanki iki el omzuna bastırmış, kalkmasına engel oluyordu. İçindeki ses onu tam zamanında uyarmıştı ama o, o sesi dinlememişti. Birden şansı dönüverdi. Hızla kaybetmeye başladı. Tüm kazandığı parayı kaybetmekle kalmamış, cebindeki paranın tamamını da kaybetmişti.
Orhan Bey tüm parasını kaybeden kumar arkadaşına bakarken sanki onun güzeller güzeli karısını görüyordu. Doğrusu o kadını elde etmek için ne yapsa her şeye değer diye düşündü. Uzun bir zamandan beri onun karısına kur yapmasına rağmen kadına bir türlü açılamamıştı. Zira kadın kendisine hiç yüz vermiyordu. Oysa o, o kadının şu bacaksız kocasından çok ama çok daha yakışıklıydı. Hani derler ya armudun iyisini ayılar yer diye. İşte o güzel kadını da bu ayı yiyordu. O güzel kadın bu adamın sözünden çıkar mı? Kocasının kendisine yapacağı iğrenç öneriye hayır der miydi? Diyeceğini sanmıyorum diye düşündü. Onu kendisine borçlandıracak, borcunu ödeyemediğinde ise karısıyla ödeşmeyi önerecekti.
Hasan Bey, ne oldu oyunun en zevkli anında oyundan çekiliverdin. Oyundan sıkıldın mı yoksa?
Hayır, sıkılmadım ama param bitti. Beş parasız oyuna giremem ki
Ben sana kredi verirsem devam eder misin?
Ederim tabi.
Al şu yüz lirayı ikimiz oyunumuza devam edelim.
Tamam, teşekkür ederim. Oyuna başlarken tüm umudu şansının dönmesiydi. Ne yazık ki şansı dönmedi. Orhan Bey oyun arkadaşına sürekli borç para veriyordu. Verdiklerini kısa zamanda geri alıyordu. Hasan Beyin borcu bin lira olduğunda Orhan Bey alaylı, alaylı
Hayrola oyuna niye devam etmiyorsun diye sordu?
Başka param kalmadı ki. Açtığın krediyi de tükettim.
Peki, oyuna paradan başka koyabileceğin bir şey yok mu?
Yok. Ne koyabilirim ki?
Karına bir binlik işler. Hasan Bey mosmor kesilmişti. Buna rağmen içinden bir ses al o parayı kazanacaksın diyordu.
Tamam dedi. Ver bakalım şu bin lirayı. Parayı aldıktan sonra oyuna devam ettiler. Kör olası şans bir türlü Hasan Beye gülmüyordu. Sonunda almış olduğu bin lira da gitti.
Aradan günler geçti. Orhan Beye yakalanmamak için köşe bucak kaçsa da içindeki kumar dürtüsü onu rahat bırakmıyordu. Maaşını aldığı günün gecesi yine kulübe gitti. Belli ki Orhan Bey onu dört gözle bekliyordu. Hasan Beyin kulağına eğildi.
Hani karınla beni buluşturacaktın ne oldu?
Orhan Bey bu iş o kadar kolay değil. Onu yavaş, yavaş ikna etmeye çalışacağım. İkna ettiğimde sana haber veririm dedi.
Fazla uzun sürmesin ha. Bu iş uzarsa icrayı kapına dayarım.
Dostum icraya ne gerek var? Elbet de sözümde duracağım. Erkek adam sözünden dönmez. Yine aradan günler geçti. Orhan Bey her karşılaştıklarına kendisine sözünde ne zaman duracaksın diye soruyordu. O da
Çok yakında eşim senin olacak. Merak etme diyordu.
Olanlar olmuştu. Oldukça dürüst olan eşine, ben seni bir geceliğine kumara bastım nasıl diyebilirdi? Diyemezdi ama Orhan Bey de çok kötü bastırıyordu. Eşini Orhan Beyin koynuna sokmazsa başına gelecekleri biliyordu. İcra kapısına dayanıp evinde ne varsa alıp götürecekti. Bu açmazdan kurtulmak için aklına gelen tek bir umar vardı. O da usturuplu bir şekilde Orhan Beyi ortadan kaldırmaktı. Onu evine davet edip öldürebilirdi. Yapmış olduğu plan aklına yatmıştı. Mesaisi bittiğinde ovaya gidip bir zeytin ağacından kalın bir dal kesti. Dalı iyice temizledikten sonra evine gitti. Sopa bir hayli ağırdı. Tek bir darbede bile Orhan Beyi öldürmesini sağlardı. Günlerce sopayla Orhan Beyin kafasını nasıl kıracağının antrenmanını yaptı. Artık sopayı kullanmakta usta olmuştu. Kendisinden çok daha iri olan Orhan Beyi bu ağır sopa ile çok kolay haklayabilirdi. Onu evinin kapısı önünde öldürecek ve öldürdükten sonra evinin içine çekecekti. Bu sayede haneye tecavüz nedeniyle çok az ceza alacaktı. Belki de hiç ceza almayacaktı.
Kulübe gittiğinde Orhan Bey işaretle nasıl oldu diye sordu? O da tamam diye işaret etti. Geç vakte kadar kumar oynayanları izlediler. Orhan Beyin içi içine sığmıyordu. İçinden şu oyun bir an önce bitse de ben de o güzeller güzeli kadına sahip olsam diye geçiriyordu. Oyun bitince kalktılar. Beraberce Hasan Beyin evine doğru yürüdüler. Hasan Bey, ben önden gideyim. Sen iki dakika sonra gelirsin dedi. Orhan Bey
Tamam dedi.
Hasan bey kapının önünde kumar arkadaşını beklemeye başladı. Orhan Bey geldiğinde iyice yaklaşmasını bekledi. Mesafenin uygun olduğuna karar verdiğinde sopayı kaldırdı. Sanki her tarafı tutulmuştu. Sopayı bir türlü Orhan Beyin kafasına indiremiyordu. Orhan Bey sopayı fark ettiğinde çevik bir hareketle elinden aldı. İteleyerek Hasan Beyi evine soktu. Hasan Beyin karısı ne oluyor diye merak edip mutlaka yanlarına gelecekti ama gelmedi. Kadın gelemezdi. Zira Hasan Bey eşini bir süreliğine annesine göndermişti. Orhan Bey oyuna getirildiğini anlamıştı. Çok öfkelenmişti. Hasan Beyin elinden aldığı sopayla Hasan Beyi evire çevire güzelce dövdü. Bir ara yeter artık. Bu kadar dayak yeter ona diye düşündü. Ne olur, ne olmaz diye sopayı da yanına alarak evden çıkıp gitti. Hasan Bey yediği dayak yüzünden bayılmıştı. Kendine geldiğinde başucunda kendisini ayıltmaya çalışan gece bekçisini gördü. Gece bekçisi Hasan Beyin kapısının açık olduğunu görünce bir süre bekledi. Giren çıkan olmayınca bu işte bir iş var diye düşünerek eve girdi. Bekçi, yerde perişan halde yatmakta olan Hasan Beyi gördü. Kimse yok mu diye seslendiyse sesine yanıt veren olmadı. Mutfaktan su alıp geldi. Hasan Beyin yüzünü ıslatarak ayılmasını sağladı. Bekçi,
Hasan Bey ne oldu sana böyle diye sorduğunda
Sorma dedi. Evime bir hırsız girmiş. Onunla boğuşurken düşüp bayılmışım dedi. Bekçi,
Hadi karakola gidelim. Nöbetçi polise hırsızın eşkâlini verirsin. Biz de onu yakalar cezasını çektiririz.
Tamam, ama çok perişan durumdayım. Yatıp dinleneyim. Sabah karakola gidip şikâyetimi yaparım dedi.
Sabah karakola gidip şikâyetini yaptı. Hırsızın eşkâlini verdi. Polis kısa bir soruşturmada onun evine Orhan Bey ile beraber gittiğini tespit etti. Polis Hasan Beyi sıkıştırınca gerçeği açıklamak zorunda kaldı. Polis Orhan Beyi yakalayıp karakola getirdi. Karakol amiri,
Ben bu şikâyetini işleme koyarsam ikinizin de memuriyet hayatınız sona erer. Şikâyetini işleme koymamak için bir şartım var. Ben ilçemde sizin gibi rezillerin barınmasını istemem. İkiniz de tayininizi isteyip bu ilçeden def olup gideceksiniz dedi. Yok, tayinimizi istemeyiz derseniz memuriyet hayatınız sona erer. Bu durumda sizi bu ilçede barındıracağımı sakın aklınızdan geçirmeyin der. Karakolun kâtibine yaz şunlar için birer istifa dilekçesi. Götürüp amirlerine versinler.
Tayin dilekçelerini alıp çalıştıkları daireye gittiler. Amirlerine dilekçelerini verdiler. Kısa zamanda ikisinin de tayini yapıldı ve kent hiç görmedikleri ve kulaktan kulağa yayılan bu rezaletten kurtulmuş oldu. Özcan Nevres

Özcan Nevres
Latest posts by Özcan Nevres (see all)
(Bugün 2, toplamda 3.396 kez ziyaret edildi.)

Özcan Nevres tarafından yayınlandı

15 Ağustos 1935 de Menemen’de doğdum. Esas mesleğim elektrik ve elektronik teknisyenliğidir. Gazeteciliğe 1958 yılında Ege’de yayınlanan Sabah Postası gazetesinde başladım. Hobilerim yazmak, okumak, tarihi eserler ve harabelerle ilgilenmektir.