HAYATIN İÇİNDEN
Üniversite öğrenimleri sırasında tanımışlardı biri birlerini. Arkadaşlıkları zamanla büyük bir aşka dönüşmüştü. Öğrenimlerini bitirir bitirmez evlenmeye karar verdiklerinden, mezuniyet günlerini iple çekiyorlardı. Arzulanan gün gelip çattı en sonunuda. Mezuniyet diplomalarını aldıklarında, tüm dünya sanki onların olmuştu.
İkisi de iş bulmakta güçlük çekmemişlerdi. Damadın ailesi zengin olduğundan, eşya düzmek pek te zor olmamıştı. Ev kirası diye bir sorunları da yoktu. Zengin kayın peder sahibi olduğu evlerden birini kendilerine düğün hediyesi olarak vermişti.
Bir yıl sonra aileye katılan bebekleri, mutlu yaşamlarına daha da renk katmıştı. Bebekleriyle güldüler. Hastalandığında ise beraber ağladılar. Yaşam bebekleriyle bir coşkuya dönüşmüştü. Yere çöküp oyun oynarlarken kendileri de bebekleri gibi bebek olurlardı.
Çocukları üç yaşına girdiğinde ana okuluna gönderdiler. İyi bir eğitimin çocuklukta başladığını bildiklerinden, gerekli harcamalardan kaçınmıyorlardı. Hayatın akışı ne kadar hızlıydı. Bir de baktılar ki çocukları ilkokula giden bir delikanlı adayı olmuştu.
Mert’in okulu bir gezi düzenlemişti. Mert’te katılmıştı bu geziye. İlk defa çocuklerından uzun sayılacak bir süre ayrı kalacaklardı. Baba mesut’un buruktu yüreği iyiden iyiye. Eşi Selma’ya
Hadi bizde bir yere gidip gönlümüzce eylenelim dedi. Sevinçle karşıladı Selma bu öneriyi.
Ne duruyoruz öyleyse, çıkar arabayı garajdan hemen gidelim. Arabalarına bindiler, en sık uğrak yerleri olan sahil gazinosuna doğru yönlendiler. Yarım saat sürdü yolculukları.Gazinoya vardıklarında kendilerini tanıyan garson hemen onları denize en yakın masaya buyur etti. Balık ve rakı getirmesini söylediler garsona. Garsonun getirdiği balıklar gerçekten enfesti. Doya doya yediler ve içtiler. İkiside sarhoş olmuşlardı. Garsona hesap getir diye işaret ettiler. Getirilen hesabı ödedikten sonra, garsona yüklü bir bahşiş verdiler.
Gazinodan çıkıp arabalarına bindiklerinde, Mesut karısına
Hadi karıcım kırlara doğru gidelim, Ciğerlerimizi bahar çiçeklerinin kokusuyla dolduralım. Yıllar varki kırlarda hiç dolaşmadık.
Tabi kocacım neden olmasın, ben de özledim kırları ve bahar çiçeklerini.
Arabayı çalıştırp ilerlediler. Bir köy yolu sapağından saptılar. İlerledikçe bahar çiçeklerinin güzellikleriyle kendilerinden geçtiler. Yem yeşil ulu bir ağaç ilişti Mesut’un gözüne, frene basıp arabasını durdurdu.
Bak karıcığım şu ağaç ne kadar güzel, altı da yemyeşil çimenlerle kaplı, dilersen o ağacın altına gidip oturalım dedi. Karısı sevinçle karşıladı bu öneriyi. Hemen arabadan inip ağaca doğru ilerlediler. Ağacın altında yeşil bir halı vardı sanki. Hemen uzandılar yeşil çimenlerin üzerine. Dereden tepeden konuşurlarken, Mesut vücudunun en mahrem yerinde bir kıpırdama hissetti. Sım sıkı sarıldı karısına. Sonra da üstüne çıktı. Doğanın tüm güzellikleri silinmişti gözlerinden. İhtirasla inliyorlardı. Bu anın hiç bitmemesini istercesine var güçleriyle sarılmışlardı biri birlerine.
Mesut poposuna yediği ağır bir darbeyle karısının yan tarafına yuvarlanı verdi. Darbenin nereden geldiğini anlamak için başını kaldırdığında onlarca kişinin kendisine yiyecek gibi baktığını gördüğünde konkudan dili tutulmuştu. Adamlardan biri götürün şunu, ağaca bağlayın dediğinde, itiraz etmek için davrandı. Adamlardan biri var gücüyle bir tekme vurdu böğrüne. Nefes alamaz olmuştu. Değil itiraz etmek, kıpırdayacak hali kalmamıştı. Sürükleyip ağcın dibine götürüp ağaca bağladılar. İçlerinden biri pantolonunu sıyırıp kadının üzerine çöktü. Kadın yalvarıyordu,
Ne olursunuz bana dokunmayın. Ben namuslu bir kadınım. Bu adam benim kocam. Mesut, karın olduğumu söylesene bu adamlara
Üstüne çöken, korkunç bir sesle bağırdı.
Ne ünleyip debeleniyon len, şimdi çakarım tokadı. Ele şapur şupur, bize gelince yarabbim şükür, enayi mi kandırıyon sen
Yapma ne olur yapma diye inledi kadın, size istediğiniz kadar para veririz
Kes ulan dedi adam ve var gücüyle iki tokat patlattı kadına. Kadın kendini kaybetmişti. Adam işini bitirince arkadaşına seslendi,
Hadin lan sıra kimdeyse gelsin. Sırayla girdiler kadının apış arasına. Kimi iki, kimi üç, kimi de dört defa girdiler kadının apış arasına. Kadın
Yeter artık öldürecek misiniz beni dediğinde, tokadı çakarak devam ettiler iğrençliklerine
Az ötede ava çıkmış iki kedi karşılaştılar. Erkek kedi hemen dişinin yanına seğirtti. Bazen yumuşak, bazen de sert bir tonla bağırdı dişi kediye. Yaptığı bütün kurlar boşa gitmişti. Dişi kedi henüz hazırlıklı değildi eşleşmeye. Erkek kedi güçlüydü ama gücünü kullanarak emeline ulaşmayı denemedi bile. O hayvan olmasına rağmen zorla güzellik olmayacağını biliyordu. Çevik adımlarla uzaklaştı dişi kedinin yanından.
Yedi tane insan müsvettesi, o kediden ders alıp utanmadılar bile. Kadın baygınken bile sürdürdüler iğrençliklerini. Sonunda doydular. Yakalanacaklarını, bu yaptıklarının hesabının sorulacağını akıllarından bile geçirmediler.
Neden sonra kadın kendine gele bildi. Güçlükle sürünerek kocasının yanına gitti. Kocasını ağaçtan çözdü. Zorla yürüyerek arabalarının yanına gittiler. Arabanın kapılarını kilitledikten sonra uzun bir süre konuşmadan oturdular arabanın içerisinde. Olayın şoku geçmek bilmiyordu. Biraz toparlandıklarında doğru jandarmaya gidip başlarına gelenleri anlatıp şikayetçi oldular.
Jandarma komutanı hemen bir timi görevlendirip olay yerine gönderdi. O civardaki çobanları göz altına aldılar. Suçlarını itiraf eden yedi çobanı tutukladılar. Jandarma komutanı bu devirde böyle bir vahşetin ola bileceğine inanmak istemiyordu. Sanıkları makamına getirtti.
Neden böyle bir şey yaptınız dediğinde sanığın biri
Neden olacak komutanım, her kese şapur şupur, bize gelince yarappim şükür, bizim alnımızda enayi yazıyo mu. Jandarma komutanı yerinden fırlayıp, var gücüyle yumruklamaya başladı sanığı.
Ne dedin sen, ne dedin, bir daha söyle bakayım. Adamda bir şey söyleyecek hal kalmamıştı. Komutan elleri morarıncaya kadar vurdu, vurdu.
Alın götürün bunları nezarete, sırtlarına iyi yataklardan koyun dedi. Jandarmalar bunun anlamını çok iyi biliyorlardı. Nezaret hanenin kapısı daha kapanmadan palaskaların şakırdısı başlamıştı.
Uzun sürdü mahkemeleri. Yedi sanık ta gülünç cezalarla sıyrıldılar adaletin, daha doğrusu adaletsizliğin pençesinden.
Onlar şimdi dışarıda,işlerinin başında. Tecavüze uğrayan kadın ise halen bunalımda. Tedavisi sürüyor. Belkide bu olayın şokunu ömür boyu atlatamayacak. Eğer buna adalet diyorlarsa, ben o adaletin ta ortasına……
Özcan NEVRES
.
- Tükeniş - Haziran 24, 2016
- İnönü Krom Satmış - Haziran 24, 2016
- Konu Taksim Meydanı Olunca - Haziran 24, 2016