Ekonomiyi iflasa sürüklemiş olan AKP bir kez daha seçildiklerinde neler yapacaklarını anlatacaklarına, gelecekte hiçbir şey yapamayacaklarından çareyi geçmişi kaşımakta buldular. Din istismarı ile yetinmediklerinden geçmişi yalanlarla süsleyerek halkı aldatmaya çalışıyorlar. Sayın Başbakan bu günlerde Menderes’in asılmasını diline dolamış bulunmaktadır. Bu konuda İsmet İnönü’yü suçlamaktadır.

Oysa İsmet İnönü herkesin korkup sinmiş olduğu bir dönemde idam kararlarının uygulanmamasını sağlamak için yoğun çaba harcamıştı. Sayın Başbakan sanki o yılları yaşamış gibi anlatıyor. Oysa bin dokuz yüz atmış darbesi yapıldığından tam üç yıl sonra dünyaya gelmişti.

Yirmi yedi mayıs darbesi kansız ihtilalin dünyadaki ilk örneğiydi. Amaçları kan dökmek olmuş olsaydı. Yakaladıklarını anında katlederlerdi. Elinde silahıyla darbecileri karşılayan Celal Bayar bile ikna edilerek elinden silahı alınmıştı.

Darbe haberini alan Adnan Menderes kaçmaya çalışırken Hava Kuvvetleri Komutanı İrfan Özaydınlı kendi kullandığı jet ile kaçmakta olan grubun önünü keserek grubu durdurarak Menderes’in yakalanmasını sağlamıştı. İsteselerdi bombalayarak kaçanların tümünü öldürebilirlerdi. Rahmetli İrfan Özaydınlı kendi kullandığı uçakla kaçanları nasıl durdurduğunu Datça’da Özil’deki evinde bana anlatmıştı.

Gelelim bin dokuz yüz atmış yılından önce yaşananlara. Geçekleri yazan gazeteciler tutuklanıp ceza evlerine konuluyordu. Gerçekleri yazan gazetelerin yazdıklarına sansür, yani yasaklama uygulandığından gazetelerin bazı bölümleri yazısız olarak çıkıyordu. Gazetecileri dövmek moda olmuştu. Özellikle gazeteci kökenli Sezai Akdağ gazetecileri dövmekle ünlenmişti. İsmet İnönü’nün damadı Metin Toker bile yazdığı bir yazıdan dolayı aklımda kaldığı kadarıyla yedi yıl hapis cezası almıştı. Damadını görmek isteyen İsmet İnönü’ye bile damadı ile görüşmesine izin verilmemişti.

İstanbul üniversitesi öğrencileri ayaklanmış, olayların önü alınamıyordu. Devlet radyosu sabah yedide yayına başlar, saat yirmi dörde kadar aralıksız Vatan Cephesine katılanların isimleri yayınlanırdı. İnsanlar hükümetin teşvikiyle ikiye bölünmüşler, oturdukları kahvehaneleri bile ayırmışlardı. Demokrat Partiyi tutanlar kendilerine Demirkırat, CHP lilere ise komünistler derlerdi. İki siyasi görüş birbirlerine o kadar çok kinlenmişlerdi ki neredeyse aralarında savaşacaklardı.

Ekonomi iflas etmişti. Yiyecekler bile karaborsadaydı. Bin dokuz yüz elli beş yılında çıkarılan halkın deyimiyle milli kurutma kanunu, devletin ise milli korunma kanunu dediği yasa çıkarılmıştı. Yasa çıkarılmıştı ama yokluklara umar olamamıştı.

Çiftçi sabanının körelen ucuna kaynattırabileceği bir demir parçasını bile bulamaz olmuştu. O yıllarda en popüler şarkı oy fasulyem yedi buçuk lira. Hem kaynasın hem oynasın şarkısı kilosu otuz beş kuruştan yedi buçuk liraya fırlayan kuru fasulye için bestelenmişti. O yıllarda en büyük sıkıntıyı küçük esnaf yaşamıştı. Sattığı malı beş kuruş yüksek sattığı için yıllarca hapis yatmışlardı. Büyük karaborsacılara ise dokunan yoktu.

Muhalefet lideri İsmet İnönü Kayseri’de taşlanmış ve başından yaralanmıştı. İstanbul’da Topkapı’da öldürülmek istenmişti. Bardağı taşıran ise Menderes’in ben gerekirse tüm subayları azleder, orduyu yedek subaylarla yönetirim demesi ve gerekirse bu uğurda sehpalar bile kurulur demesi olmuştu. İsmet İnönü bu konuda çok sert bir yanıt vermişti. Sehpalar kurulabilir ama hangi tarafa çalışacağı şimdiden kestirilemez demişti.

İsmet İnönü sürekli olayları yatıştırmaya çalışmıştı. Damadını hapishanede çürütmek isteyenleri dahi idamdan kurtarmak için çok çaba harcamıştı. Başbakan ne kadar çaba harcarsa harcasın. Bu gerçekleri tarih sayfalarından sildiremeyecektir.

Özcan Nevres
Latest posts by Özcan Nevres (see all)
(Bugün 1, toplamda 277 kez ziyaret edildi.)

Özcan Nevres tarafından yayınlandı

15 Ağustos 1935 de Menemen’de doğdum. Esas mesleğim elektrik ve elektronik teknisyenliğidir. Gazeteciliğe 1958 yılında Ege’de yayınlanan Sabah Postası gazetesinde başladım. Hobilerim yazmak, okumak, tarihi eserler ve harabelerle ilgilenmektir.