Vah Öğretmenim Vah

Vah Öğretmenim Vah
İzmir Karabağlar’da bir öğretmen hanım, sınıfa geç giren öğrenciden müdürden geç kalma belgesi almasını istediği için bıçaklanarak öldürüldü. Ne yazık ki öğretmen öldürüldüğüyle kalacak. Diğer bir deyimle kanı yerde kalacak. Zira bu elim cinayeti işleyen on beş yaşında bir çocuk. Olay bir kız kaçırma olayı olsaydı, kaçıranın kemik yapısına, boyuna bosuna bakılıp ceza alması önlenirdi. Bu cinayette o kural işlemez. Boyuna bosuna, kemik yaşına bakılmaksızın çocuk diye yargılanacaktır. Bu nedenle de çok az bir ceza alacaktır. İki üç yıl sonra salınacaktır. Yıllar önce bir öğretmen ve annesi tinerciler tarafından kaçırılarak tecavüz edilmişti. Tinerciler tecavüz ile yetinmemişler, anne ve kızı bıçaklayarak öldü diye bırakmışlardı. Anne olaydan ağır yaralarla kurtulmuştu. Uzun süren bir tedaviden sonra yaşama tutunabilmişti. Yaşama tutundu da ne oldu? Ne uğradığı tecavüzü ve canavarca bıçaklanışını, ne de kızının acı ölümünü unutabilecek mi? Cinayet ve tecavüz olayının tatbikatı yapılırken tinerciler kalabalık bir grup tarafından linç edilmek istenmişti ama polis güçlükle tinercileri linç edilmekten korumuştu. Yargılandılar ve ceza aldılar da ne oldu? Çok değil iki yıl sonra Rahşan Hanım affıyla salınıverildiler.
Nasıl bir Türkiye’de yaşıyoruz? İnsanlar artık can güvenliği olmadığı korkusuyla sokağa çıkamaz oldular. Çıksalar da sokakların kalabalık olduğu saatlerde çıkmayı yeğliyorlar. İnsanların birbirlerine sevgisi kalmamış. Aynı apartmanda oturan insanlar dahi birbirlerini tanımıyorlar. O eski komşuluk ilişkilerinden eser kalmamış. Oğlumun hırsızlar tarafından, evinin çelik kapısı balyozla kırılıp soyulurken tek bir komşu çıkıp da burada ne oluyor diye bakmamış. Polis bile olanlara isyan etmiş. Bir Allahın kulu çıkıp da bakmadığı ve polis çağırmadığı için.
Geçmişte öğrenciler öğretmenlerini okul dışında bile ceketinin önünü ilikler ve öğretmenini saygı ile selamlarlardı. Aileler çocuklarını okula eti sizin kemiği bizim diye emanet ederlerdi. Okullarda çocuklara sıkı bir disiplin uygularlardı. Geceleri kahvehaneleri dolaşıp öğrenci avcılığı yaparlardı. Şimdiki zamanda hangi öğretmen bu şekilde davranabilir. Kahvehanede oturan öğrenciye hangisinin sözü geçer? Yıllarca karşılaştığım eski öğretmenlerimden birini gördüğümde önünde ceketimi ilikleyip saygıyla selamladım. Komşum olan bir öğretmenle bir gün gezerken uygunsuz durumda gördüğü iki çocuğa bu rezilliğiniz ne diye çıkıştığında çocuklar keyifle öğretmeniyle alay ettiler. Kız daha da yılışarak erkeğe sımsıkı sarılarak yollarına devam ettiler. Eşim emekli olmadan önce bir öğrencinin hafifçe kulağını çekmiş. Vay sen misin kulak çeken? Okula aile boyu gelerek eşimi müdüre şikâyet etmişlerdi. Eşim emekli olduktan sonra bir gün Küçükköy’de gezerken iki kadından biri beni gösterdi. Bu kim biliyor musun diye sordu? Kadın bilmiyorum deyince kadın bu hani Zerrin öğretmen vardı ya, onun kocası dediğinde, diğeri o Zerrin öğretmen gibi başarılı bir öğretmen bu okula bir daha gelmez demişti.
Çocuğunun hafifçe kulağı çekildi diye okul basan ailelere sormak gerekir. Siz evinizde bir veya iki çocuğunuzla baş edemezken atmış, yetmiş kişilik bir sınıfta öğretmen nasıl baş edebilsin? Evinde çocuklarını öldüresiye dövenler bile, ellerine bir fırsat geçtiğinde hafifçe kulak çekti veya biraz yüksek sesle bağırdı diye yapmadıklarını bırakmazlar. Elbette ki okullarda dayağı savunacak değiliz. Ama öğretmen de insan. Aşırı sinirlenip hafifçe kulak çekebilir, bağırabilir de. Bunun kavgayla, tehditle değil, anlayışla karşılanması gerekir. Ki öğretmen çocuğu en iyi bir şekilde eğitebilsin. Aksi halde öğretmenlik anlayışı salla başını, al maaşını olmaktan öteye gidemez. Bir de bir belge istedi diye öldürülen öğretmeni düşünelim. Olayı gören ve etkisinde kalan hangi öğretmen eğiticiliğini başarı ile sürdürebilir?
Özcan Nevres

Özcan Nevres
Latest posts by Özcan Nevres (see all)
(Bugün 1, toplamda 116 kez ziyaret edildi.)

Özcan Nevres tarafından yayınlandı

15 Ağustos 1935 de Menemen’de doğdum. Esas mesleğim elektrik ve elektronik teknisyenliğidir. Gazeteciliğe 1958 yılında Ege’de yayınlanan Sabah Postası gazetesinde başladım. Hobilerim yazmak, okumak, tarihi eserler ve harabelerle ilgilenmektir.