Zamlara Bak Zamlara
Emeklilere, işçilere ve memurlara yılda iki parça halinde yüzde sekiz zam yapmayı büyük bir lütuf gibi sunan hükümet, doğalgaza, elektriğe ve akaryakıta zam üstüne zam yaparken halkı zaruret diye kandırmaya çalışmaktadır. Çalışanlara ve emeklilere enflasyonu körükler diye zam yapmaktan kaçınan hükümet diğer tarafta miras yedi zihniyetiyle Sayın Başbakana eldeki altı uçağa rağmen dört yüz milyon dolara yeni bir uçak, bakanlara ve valilere olabildiğince lüks ve pahalı Mercedes’ler almakta hiçbir sakınca görmüyor. Balık baştan kokar. Eğer ülkeyi yönetenler israf politikası güdüyorlarsa vatandaş ne yapsın? Elinde avucunda ne var ki tasarruf edebilsin. Ülkeyi yönetenlerin lüks merakı yüzünden her zaman olduğu gibi bu yıl da insanlarımız yeteri kadar ısınamayacaklar. Ne de yeteri kadar karnını doyurabilecektir. Bakalım bu yoksulluğa mahkûm edilenler önümüzdeki yerel seçimde oylarıyla bunun hesabını sorabilecekler mi? Sorabileceklerini sanmıyorum. Zira bu güne kadar yapılan zamlardan hiç birine yeteri kadar tepki gösterilmedi. Bundan cesaret alan hükümetler acımasızca dar gelirlilere yüklendi durdu. Adnan Menderes’in sık, sık yinelediği bir sözü vardı. Hafıza-i beşer nisyan ile maluldür. Türkçesi insan hafızası unutma hastasıdır. Yani her şeyi kolayca unuturlar. İnşallah önümüzdeki seçimlerde bu zam kazıklarını unutmazlar. Zamcıları oylarıyla yaptıklarına pişman ederler.
Gün geçmiyor ki bir veya birkaç kadına şiddet uygulanmasın. Cezaların caydırıcı olamadığı bir ortamda şimdi de mahkûmlara inanılması zor haklar vermeye çalışılmaktadır. Türkçemiz yeni bir deyim kazanacaktır. Mahkûmlar için buluşma evleri. Neylersiniz? Günümüzde ceza evleri beş yıldızlı oteller gibi olunca kadınlara şiddet de olur, öldürmeler de. Trafikte bile sudan bahanelerle cinayetler işleniyor. Bunun nedeni cezaların caydırıcı olmaması değilse ne? Eskiden ceza evlerinde yatmış olanların ortak söyledikleri bir söz vardı. Allah düşmanımı bile ceza evine düşürmesin derlerdi. Oysa şimdilerde göğüslerini gere, gere çakarım kurşunu, gider paşalar gibi üç beş yıl yatar çıkarım diyorlar. Hal böyle olunca da ne kadına şiddetin ve ne de sudan bahanelerle adam öldürmelerin önüne geçilemez.
Üstüne üstlük bir de şu kader mahkûmları eylemleri yok mu? Sanki öldürenlerin canı can da, öldürülenlerin ki can değil. Katillere, zorbalara ve her türlü suç işleyenlere cezaevi beğendirmek olası değil. Hele katiller için yapılan eylemler o kadar zoruma gidiyor ki söyleyecek söz bulamıyorum. Neymiş efendim? İnsan haklarıymış. Peki, öldürülenlerin insan olarak yaşamaya hakları yok muydu? O insanları zamansız bir ölüme mahkûm etmenin neresi insan haklarından sayılabiliyor. Bir hiç uğruna ellerini kana bulayanların hak ettikleri cezayı mutlaka çekmeleri gerekir. Sık, sık çıkarılan aflarla suç işlemeye eğilimli olanlar suça teşvik edilmemelidir.
Her zaman rahmetle andığım dürüst insan Bülent Ecevit, 1999 seçimlerinden az öncesine kadar iktidara koşuyordu. Ta ki Rahşan Ecevit’in iktidara gelirsek genel af çıkaracağız dediği ana kadar. Haberi kahvehanede otururken dinlediğimde eyvah demiştim. Bu sözler DSP nin önünü keser ve DSP tek başına iktidar olamaz demiştim. Nitekim de öyle oldu. Artık insanlar sokağa çıkmaya korkar oldular. Önümüzde yine seçim var. Yine bir af çıkarılırsa vay halimize. Demokrat Parti iktidara geldiğinde ilk işi genel af çıkarmak olmuştu. Kadının biri kendisine zorla tecavüz eden adamı kahvehanede gördüğünde hemen jandarma karakoluna koşar ve komutana bana tecavüz eden adam cezaevinden kaçmış der. Jandarma komutanı acı, acı güler ve kızım o kaçmadı. Devletimiz onu affetti der. Kadın öfkeyle, komutanım o adam devletin değil, benim ırzıma geçti. Devlet onu nasıl affeder der. Der ama kadının olanları sineye çekmekten başka yapabileceği hiçbir şey yoktur. Genel aflar en büyük haksızlıktır ve suça teşviktir. Suçların bedeli af değil, cezasını çekmektir.
Özcan Nevres
- Tükeniş - Haziran 24, 2016
- İnönü Krom Satmış - Haziran 24, 2016
- Konu Taksim Meydanı Olunca - Haziran 24, 2016