Yakamozları Çok Severmiş

Yakamozları Çok Severmiş
Evlilik programlarından biri kendisinin çok romantik olduğunu söylüyor ve en çok deniz kenarında yakamozları seyretmeyi sevdiğini söylüyor. Adama sormak isterdim. Denizlerimizde halen yakamozlar yaşıyor mu? Zira ben yıllardan beri sahillerde yakamoz görmüyorum. Deniz kirliliği denizlerin en güzel ışıltısı, karadaki ateş böcekleri gibi ışık saçan denizlerin ateş böcekleri tamamen yok olmamış olsa da sahillerdeki aydınlatmalar yüzünden görünemiyor. Çocukluğumda Karşıyaka vapur iskelesinde geceleri vapur beklerken sahildeki yakamozları ilgiyle izlerdim. Suyun içerisinde nasıl ışık saçtıklarını anlayamazdım. Bin dokuz yüz atmışlı yıllarda Foça’da yazlık ev kiralayıp yazları Foça’da geçirirken uykum kaçtığında sahile gider Ziraat Bankasının karşısındaki bankta oturup yakamozları seyrederdim. Gözle zor görülebilen o minik canlıların binlercesi bir arada yaşadıklarından yer değiştirdikçe saçtıkları ışık şekilden şekle girerlerdi. Bir bayan şairimiz bir şiirinde “yakamozlar gözlerimde usumca şekillendiler”diyor ve devem ediyor. “Bir inci miydi ki aradığımız kumlar içinde bulamadık” Gençlikte başımızda kavak yelleri eserdi. Yitik umutlarımız usumuzda gönlümüzce şekillenseler bile umutlarımızın gerçekleşmesi olası mıydı? Benim de usumda yakamozlar gönlümce şekillenirlerdi ama hüsranla sonuçlanmış olan aşklarımın anısını canlandırmaktan başka bir işe yaramazdı. Belli ki evlilik programındaki romantik adam revnaklarla yakamozları birbirinden ayıramıyor. Oysa birçok insanın yakamoz zannettikleri, ay ışığının veya sokak lambalarının etkisinden oluşan, göze hoş gelen parıltıların yakamozlarla hiçbir ilgisi yoktur. Örneğin karanlık bir gecede kürekle ilerleyen kayığın küreklerinin neden olduğu ışıltılar, her hangi bir ışık kaynağından almış olduğu ışığı yansıtmaktadır. Büyük şair Yahya Kemal Beyatlı İstanbul’un güzelliklerini şu mısralarla anlatmıştır.” Nice revnaklı şehirler görülür dünyada/ Lakin efsunlu güzellikleri sensin yaratan” Bir zamanlar büyük şairimizin dediği gibi İstanbul ışıl, ışıl bir şehirdi. Hele mehtaplı gecelerde boğazın ışıltılarını seyre doyum olmazdı. Bin dokuz yüz elli altı ve elli yedi yıllarında askerlik görevim nedeniyle yaşadığım İstanbul’un güzelliklerine doyum olmazdı. Ne yazık ki artık o güzelliklerden eser kalmadı. İstanbul’un kirlenen havası ve betonlaşma boğazdaki o güzellikleri yok etti.
Bin dokuz yüz elli yedide bir arkadaşımla Sarıyer’e gezmeye gitmiştik. Her taraf yemyeşil ormanla kaplıydı. Yol kenarında tulumbalar vardı. Tulumbanın kolunu hafifçe bastırdığınızda gürül, gürül su akardı. Akan su buzu aratmazdı. Askerlik anılarımı tekrar yaşamak için Sarıyer’e gittiğimde büyük bir hayal kırıklığına uğradım. Zira o güzelim ormanların yerini iğrenç beton yığınları almıştı. Bırakınız tulumbaları, çeşmelerinden dahi o lezzetli sular akmaz olmuştu.
Aynı yıl Büyükada’ya da gitmiştik. Motorlu araçların olmadığı, yolları faytonların süslediği bir yerleşim alanıydı. Bir daha Büyükada’ya gitmek kısmet olmadı. Ergüder Yoldaş’ın inzivaya çekildiği Büyükada’yı onunla yapılan bir söyleşide çekilen filmde Büyükada’nın değişmediğini görmekten çok mutluluk duymuştum. Nalbantlık da birçok el sanatı gibi yok olmaktadır. Bu nedenle adalardaki faytoncular atlarını nallattıracak nalbant bulamamaktadırlar. Baldızımın Ergani’de yaşamakta olan dünürü halen nalbantlık mesleğini sürdürmektedir. Bu yüzden onu Büyükada’ya davet ettiler. Yakında o aile de İstanbullu, daha doğrusu Büyükadalı olacak.
Hey gidi günler hey. Babam tarım işini traktör ile yapmaya başlamadan önce çiftçiliği atlar ile yapardı. Üç atımız su dolabını çevirmede sabanları çekmekte kullanılırlardı. Bir atımız ise binek olarak kullanılırdı. O çok ünlü rahvan bir kısraktı. Babam onu yürüyüşü bozulmasın diye ağır işlere koşmazdı. Çiftçilikte at kullanılmasını sağlayacak semeri, kolanı, paldımı ve ne de hamutu yapan usta kalmadı. Artık ne iki tekerlekli, ne de dört tekerlekli araba yapan da yok. Adalarda ve bazı sahil şehirlerinde halen fayton kullanılmamış olsaydı at arabaları gibi faytonlar da tarihe karışırdı.
Özcan Nevres

Özcan Nevres
Latest posts by Özcan Nevres (see all)
(Bugün 1, toplamda 92 kez ziyaret edildi.)

Özcan Nevres tarafından yayınlandı

15 Ağustos 1935 de Menemen’de doğdum. Esas mesleğim elektrik ve elektronik teknisyenliğidir. Gazeteciliğe 1958 yılında Ege’de yayınlanan Sabah Postası gazetesinde başladım. Hobilerim yazmak, okumak, tarihi eserler ve harabelerle ilgilenmektir.