Sen, sen, yine sen. Sensizliğin kararttığı gönlüm acılar içinde. Gerçi sensizlikten kurtulmanın tek çaresi ölmek. Oysa sensiz ölmek te zor geliyor bana. Ölümü düşledim hep, seninle el ele. Gönül dolusu sevgilerle, seninle beraber ölmek. Yaşamak güzel şey ama, seninle beraber olmadıktan sonra, yaşamak neden gerekli olsun ki? Sensiz yaşamaktansa, ölüm benim için kurtuluş demektir.
Ağlıyorum yine sensizliğime. Göz yaşlarım sicim gibi. Göz yaşlarımı kadehimle saklamak istiyorum. Bir dikişte içiyorum kadehteki içkinin tümünü. Genzim, içim yanıyor cayır, cayır. Etrafımda sarhoş olmuşların şen kahkahaları. Onların sevip te kavuşamadıkları birileri yok mu acaba? Terkedilmişliğin acısını hiç yaşamamışlar mı? Bende göz yaşı onlarda kahkahalar dolu, dolu. Hıçkırıklar boğazımda düğümleniyor. Öylesine ağlamak istiyorum ki, hem de hıçkıra, hıçkıra.
Meyhanenin kapanış saati geldi yine. Hesabı ödeyip çıktım meyhaneden. Ayaklarım yine beni, seni uzun, uzun öptüğüm o kuytu yerlere sürüklüyor. Sahilde kumlara bata çıka ilerliyorum. Hayalinle baş başa kalabilmek için karanlıklara kaçıyorum. Kayalıklara ulaştığımda bir kayanın dibine çöküyorum, sırtımı kayaya dayıyorum. Ayaklarımı kumlara uzatıyorum ve seni düşünüyorum.
Bir bankta yan yana oturuyorduk. Karanlık aşkımızı tüm gözlerden gizlercesine çökmüş üstümüze. Bir kedi uysallığıyla başını dayamıştın göğsüme. Saçlarını okşuyordum. Dudaklarımı gezdiriyordum yumuşak saçlarının üstünde. Kolumu ensenden dolayarak elimi çenene geçirdim. Gözlerini diktin gözlerimin içine. Gözlerin değerli taşlar gibi parlıyordu. Elmas taşından daha deliciydi gözlerin. Eğilip dudaklarını dudaklarımla kilitledim. Soluğumuz tükenene dek öpüştük. Öpüşmemizin hiç bitmemesini istiyorduk sanki. Derin nefes aldıktan sonra yine birleştiler dudaklarımız. İkimizin de kalbi yerinden fırlayacakmış gibi atıyordu. Keşke ölseymişiz. Ayrılığın acısını hiç tatmamış olurduk böylesine.
Dudaklarım takılı kalmıştı, dudaklarında. Öptüm, öptüm doyasıya. Soluk almak için öpmeye ara verdiğimde, yeter, yeter artık diye inliyordun. Eteklerini çekiyorum yukarıya, bacaklarını, diz kapaklarını okşuyorum. Elimi itip eteklerini aşağıya çekerken gecenin serinlettiği kumların üstüne yuvarlanıyoruz. Dudaklarım gerdanında, kulak memelerinde, omuz başlarında. Yapma, yapma diye inliyorsun. Kendimizden geçiyoruz saatlerce. Zamanın durmasını arzuluyoruz. Bedenlerimiz biri birine kenetlenmiş, ölene dek öylece kalmak istiyoruz ikimizde.
Bir düğünde dans ediyoruz kendimizden geçercesine. Ne kadar da yakışıyorlar biri birlerine diye sesler geliyor kulaklarımıza. Göz kırpıyoruz biri birimize. Mutluluktan uçuyoruz. Bir yazlık sinemanın locasında sarmaş dolaş olmuşuz yine. Şişt bak, seninkiler yine orada diyen tanıdık sesler geliyor kulaklarımıza. Kimi sevecen, kimi hasetlikten çatlarcasına. Daha sıkı sarılıyoruz biri birimize.
Mutlu günlerimiz an gibi geçip gitti. Ben acılarımla baş başayım. Sense bir başkasının koynunda, mutlusundur da.
Nasıl da bu kadar tez unuttun beni ve bizim olan her şeyi? Unutmak çok mu kolay? Bir dünya yıkılır, yerine yeni bir dünya kurulur derler, hem de umutlar ve mutluluklarla dolu. Seninki de öyle mi oldu? Yoksa bana olan sevgin yalan mıydı? Dün eşinin kolunda çok mutlu gördüm seni. Beni gördüğünde, bana nispet eder gibi gülücükler yağdırdın eşine. Sanma ki yıkıldım. Seni kaybettim diye çektiğim acılara yandım. Unutacağım seni. Tıpkı senin gibi. Ben de senin gibi bir başkasında bulacağım mutluluğu. O zaman da sen kahrolacaksın.
Beni terk ettiğinde her şeyin bittiğini sanmıştım. Ölümü bile arar olmuştum. Dün gördüğüm her şeyi değiştirdi. Seni ilk kez bu kayalıkta öpmüştüm. Ve bu gece bu kayalıkta öldürdüm seni. Sen artık benim için ölüsün. Evime dönüp derin bir uyku çekip ruhumu dinlendireceğim. Kalktığımda yeni bir dünya için gönlümün ustasını hemen aramaya başlayacağım.
- Tükeniş - Haziran 24, 2016
- İnönü Krom Satmış - Haziran 24, 2016
- Konu Taksim Meydanı Olunca - Haziran 24, 2016