Akaryakıta peş peşe yapılan zamlara kılıf uydurmak isteyen bakan aczini şu kelimeler ile ortaya koyuyor. Halk benzin pahalı ise bisiklete binsin diyor. Sayın bakan halka gidecekleri yere bisiklet ile gidip gelmelerini önerirken bir başka bakandan akıl almaz bir öneri geliyor. Bu sayın bakan da içine düşürülmüş olduğumuz yoksulluğumuzla alay edercesine, bakanların da özel uçağı olmalıdır diyor.

Gelelim bisikletin ulaşım aracı olarak kullanılmasına. Türkiye Hollanda ve birçok Avrupa ülkesi gibi dümdüz bir araziye sahip değildir. Aksine olabildiğince engebeli bir arazi yapısına sahiptir. Atalarımız sel felaketlerine karşı yerleşimlerini hep yamaçlarda yapmışlardır. En güzel örneği İstanbul’dur. Yedi tepe üzerinde kurulmuştur. İstanbul’da çok hızlı bir yerleşim başlayınca tepeler aranmadığı gibi dere yataklarına dahi yerleşmeler olmuştur. Bu yüzden de çok sık sel felaketleri ile karşılaşılmaktadır. Bu durumda ne kadar bisiklet yolu yapılırsa yapılsın. Ulaşıma umar olamaz. Ancak bisikleti hobi olarak kullananlara yarar.

Kaldı ki bisiklet gençlerin kullandıkları bir araçtır. Yaşlılar için oldukça tehlikeli bir araçtır. Zira yaşlıların neredeyse tamamı denge sorunu yaşamaktadır. Düz yolda bile düşebilen bir yaşlı bisikleti nasıl kullanır? Ben kırk yıl motosiklet kullandım. Bisikleti ise yedi yaşındayken kullanmaya başladım. On beş yıl önce yani atmış beş yaşındayken sahibi olduğum iki motosikleti satarak motosiklet kullanmaya veda ettim. Zira bisiklet ve motosiklet kullananların reflekslerinin çok güçlü olması gerekir.

Sayın bakan ulaşımda bisiklet kullanılmasını önerirken ülkemizin arazi yapısını ve yaşlıları da göz önüne alması gerekirdi. Kaldı ki akaryakıt yalnızca ulaşımda kullanılmıyor. Sanayide ve tarımda da kullanılıyor. Çiftçilerimizin tüm girdileri zaten ateş pahası. Kullanmak zorunda oldukları yapay gübreler zirai ilaçlar, işçilik her şey ateş pahası. Tarım ürünlerinde ithalatçı değil, ihracatçı olabilmeleri için çiftçilerimize destek önce mazotla başlatılmalıdır.

Günümüzde en kazançlı tarım seracılıktır. Ülkemizde seracılığa elverişli o kadar çok yerler var ki, bu yerler tam olarak değerlendirecek olsa ülkemiz Hollanda gibi, Lüksemburg gibi tarım ülkesi olur. Gelinimizin babasının köyüne gittiğimizde köyün arazi yapısına hayran olmuştum.

Her tarafında gürül, gürül akan maslaklar olabildiğince tarıma elverişli verimli araziler sanki seracılık için ağlıyorlardı. Üstelik sert rüzgârlara açık olmayan kuytu yerlerdi. Ülkemizde tarım müdürlüklerinde çalışmakta olan yüz bin tarım mühendisi vardır. Bunları masa başından kaldırıp çiftçilerin yanında olmaları sağlanılmalıdır. Çiftçilerimizi seracılık konusunda bilgilendirmeleri ve eğitmeleri sağlanmalıdır. Bir dönüm seradan en az yirmi ton domates üretilmektedir. Bu da seracılığın ne kadar önemli olduğunu göstermektedir.

Bin dokuz yüz seksen üç seçimlerinde İzmir Milletvekili adayı Profesör Mahmut Akkılıç’ın cebinde Pınar şirketinin sınırsız çeki vardı. Milletvekili olabilmesi için her türlü harcamayı yapabiliyordu. En önemli çalışması bahçeli evlerde tavuk yetiştirilmesini engellemekti. Güya tavuk çiftliklerindeki salgın hastalıklara bahçelerde yetiştirilmekte olan tavuklar neden oluyordu.

Milletvekili olduktan sonra bu çalışmalarının semeresini aldı ve evlerde tavuk beslenmesinin yasaklanmasını sağladı. Uzman doktorlar bol yumurta yiyin diyorlar ama çiftlik yumurtası değil, bahçelerde serbest gezmekte olan doğal beslenen tavukların yumurtalarını yiyin diyor. Bu konuda Birleşik Amerika’da evlerde horoz olmamak kaydıyla altı tavuk beslenebiliyor. Oysa bizde katı bir uygulama var.

Bu konuda başıma gelenler pişmiş tavuğun başına gelmedi. Evimde kuş beslediğim için komşumun şikayeti üzerine evime defalarca zabıtalar geldi. Tutanaklar tutuldu. Neredeyse yargıda hesap verecektim. Profesör Mahmut Akkılıç’ın çıkarılmasını sağladığı bu yasa mutlaka iptal edilmeli, sağlıklı yumurta yemek isteyenler evinde Amerika’da olduğu gibi altı tavuk besleyebilmelidir.

Menemen’de yaşarken kendi apartmanımızın terasında dört tavuk besliyordum. Her gün dört yumurta alarak sağlıklı yumurta yiyorduk. Bırakınız komşularımın şikâyetini, komşularım evlerindeki sofra artıklarını kendi teraslarından benim tavuklarıma atım beslememe yardımcı oluyorlardı. Komşum Fatoş hanımın kulakları çınlasın.

Özcan Nevres
Latest posts by Özcan Nevres (see all)
(Bugün 1, toplamda 111 kez ziyaret edildi.)

Özcan Nevres tarafından yayınlandı

15 Ağustos 1935 de Menemen’de doğdum. Esas mesleğim elektrik ve elektronik teknisyenliğidir. Gazeteciliğe 1958 yılında Ege’de yayınlanan Sabah Postası gazetesinde başladım. Hobilerim yazmak, okumak, tarihi eserler ve harabelerle ilgilenmektir.