Bize ne oluyor

Kütahya’nın Kısacık köyünde onlarca yetişkin insan kredi borçlarını ödemek için yasak olmasına rağmen böbreklerinin tekini organ mafyasına satmışlar. Bir insanın borcunu ödeyebilmek için böbreğini satması kabul edilebilir mi? Nedir bizim insanlarımızı bu duruma düşüren. Organ satmak suç olduğuna göre, bu organları ellerinin altında tuttukları hastalara nakleden doktorların yaptığı kabul edilebilir mi? Organlarını satan insanlar organlarını sattıklarını açık açık söylüyorlar. Bu durumda yetkililerin harekete geçip, organı kime sattıklarını, böbreği ameliyat ile hangi doktorun aldığını bulmaları ve o doktorları yargıya teslim etmeleri gerekmez mi? Bu organlar alındıktan sonra Türkiye’de mi yoksa başka ülkelerde mi kullanıldığının tespit edilmesi gerekmez mi? Organ satan kişiler sonuçta bir hastaneye yatırılıp organı alınıyor. Organı alınan kişilerin sağlıklı yaşama garantileri var mı? Bu ameliyatların yapıldığı hastaneler yeteri kadar hijyene sahip mi? Ya değilse ve organını veren kişi mikrop kapıp ölürse bunun sorumlusu kim olacak? İnsan hayatı bu kadar ucuz olamaz. Bu nedenle bu yasa dışı organ satışları ve yasa dışı ameliyatların mutlaka önüne geçilmesi gerekir.

Bize ne oluyor dedirtecek o kadar çok olay var ki; insan hangisini yazacağına karar veremiyor. Güzel İzmir’imizin Çiğli ilçesinde yaşamakta olan ve henüz daha on dördündeyken öz dayısı tarafından tecavüz edilmek isteniyor. Kız karşı çıkınca da öz dayı öz yeğenini yirmi bir bıçak darbesiyle öldürüyor. Aklın almayacağı bir olay. Dayı çocuk sayılacak yaştaki yeğenine ona olan sevgisini göstermek için bir cep telefonu hediye ediyor. Belli ki bu bonkörlüğü kıza göz koyduğu için yapıyor. Amacı kızın kirli emeline karşı çıkmasını önlemek olduğu anlaşılıyor. Belki de böyle pahalı bir hediye aldığı için kızı kandırıp emeline ulaşacaktı. Ne yazık ki kız ırzını korumak uğruna canından oldu. Irz düşmanı dayı ise bu olayın kirli izini alnında ömür boyu taşıyacak.

Bu ve buna benzer olaylarla çok karşılaşır olduk. Nedeni ise hak edilmeyen af yasaları çıkması ve cezaların caydırıcılıktan uzak olması. Hele şu iyi hal durumu nedeniyle tahliyeler yok mu? İşte beni deli eden de bu. Bir insan eğer bir suç işlemişse bunun bedelini mutlaka ödemelidir. Yargı ne karar verdiyse o karara uyulması gerekir. İdam cezası kaldırılmış. Ceza evleri beş yıldızlı otel görümünde. Bu durumda suç işlemekten kim korkar ki?

Her ne kadar ülkeyi yönetenler ülke ekonomisi için pembe tablolar çiziyorlarsa da kazın ayağı öyle değil. Yokluk, açlık ve sefalet insanları intihara sürüklüyor. Eskiden çöp varillerinden nafaka çıkarmaya çalışanların sayıları üçü geçmezdi. Oysa şimdi sayılamayacak kadar çoklar. Ne yapsınlar o insanlar. Hırsızlık yapamayacak kadar onurlu olan bu insanlar yaşama tutunabilmek için nafakalarını çöp varillerinden aramaktan başka ne yapabilirler?

Meteorolojinin verdiği bilgilere göre önümüzdeki günlerde hava sıcaklığı sekiz on derece birden düşecek. Yine tüm canlılar bu ani hava değişikliğine hazırlıksız yakalanacaklar. Ani hava değişikliği yüzünden kış ürünü enfeksiyonlara yakalanarak sıkıntılı günler yaşanılacak. Zayıf bünyeliler ise yorgan döşek yatacaklar. İnsanlar sağlık ocaklarının daracık bekleme salonlarında tıkış tıkış sıra beklerlerken birbirlerine hastalıklarını aşılayacaklar. Zaten domuz gribinin balon söylentileri yüzünden insanlar olabildiğince rahatsız. Birkaç gün önce ilaç yazdırırken hekim arkadaşıma grip aşısı da yazmasını söylediğimde, grip aşısının domuz gribini tetiklediği söylentisi var. Bu söylentinin sonucu alınıncaya kadar bekleyelim dedi. Hekim karşısında boynumuz kıldan ince. Ne derse kabulümüzdür.

Dışarıda müthiş bir lodos ve elli metre uzaklığımızdaki denizden gelen müthiş bir gürültü var. Meteorolojiden metre kareye seksen kilo yağış uyarısı var. Yine yüreklerde sel korkusu var. Neyse ki lodos sert esse de soğuk havaya neden olmuyor. En azından insanlar evlerinde sobasız oturabiliyorlar. Ya sonra? Ne kaldı kara kışın başlamasına? Önümüzde seçim olmadığı için fakire zor ulaşan kömür dağıtımı belki de yapılmayacak. Anlaşılacağı gibi önümüzde dar gelirliler için çok zor günler var. Dar gelirliler kömür hayaliyle ve kışı nasıl geçirecekleri korkusuyla yaşarlarken tuzu kuru olanlar özlemle kar yağışlarını bekliyorlar. Ki kayak yapmanın zevkini yaşasınlar.

Özcan Nevres

Özcan Nevres
Latest posts by Özcan Nevres (see all)
(Bugün 1, toplamda 68 kez ziyaret edildi.)

Özcan Nevres tarafından yayınlandı

15 Ağustos 1935 de Menemen’de doğdum. Esas mesleğim elektrik ve elektronik teknisyenliğidir. Gazeteciliğe 1958 yılında Ege’de yayınlanan Sabah Postası gazetesinde başladım. Hobilerim yazmak, okumak, tarihi eserler ve harabelerle ilgilenmektir.