İzmir’in Kordonboyu’nun en az atmış beş yıllık geçmişini bilirim. Bu gün yaşananlar hemen hemen her yıl yaşanır. Her yıl lodosun kabarttığı deniz ve dalgalar Kordonboyu’nu sular altına alır. Bu yıl kış aylarında sık sık esen lodos denizdeki met olayıyla birleşince her yıl esen lodosun etkisinden çok fazla oldu. Belki de dalgaların bu denli büyük olmasına körfezdeki kirliliği yok etmek için kaldırılan Homo dalyanının da büyük etkisi olmuş olabilir. Bir hanım efendi bir televizyon muhabirine bu görüntüler İzmir’e yakışmıyor diyor. Diyor ama çözüm nedir söyleyemiyor. Oysa bu dev dalgaları önlemek için Kordonboyu’na en az dört metre yüksekliğinde çok sağlam duvar inşa edilmesi gerekir. Böyle bir durumda sahilin ne değeri kalır? Deniz içinde yapılacak olan bir dalga kıranın hem maliyeti çok yüksek olur. Hem de çok büyük bir deniz kirliliğine neden olur. Deniz ulaşımına da engel olur. Bu durumun çözümü çok eskidendi. Kordonboyu’nda inşa edilen binalarda en az bir metre su basmanı olması gerekirdi. Ancak o zaman dalgaların neden olduğu sorunlar yaşanmazdı. Karşıyaka ilçesinde ise dalgalardan çok daha büyük bir sorun vardır. Özellikle Bostanlı semti neredeyse deniz seviyesinde olduğu için bazı evlerin zemin katları ve bodrumları yağmur suları ile dolmaktadır. Geçmişte belediye sokak ve caddelerde dolgular yaparak suya akış sağlamıştı ama, evlerin çukurda kalmaları yüzünden tam bir çözüm olamamıştı. Ne yazık ki geçmişte yapılan yerleşim hatalarının ceremesini bu günün insanları ödüyorlar.
Geçmişte insanlar bir yere yerleşecek olduklarında iki duruma çok dikkat ederlerdi. Birincisi sel sularının etkili olmadığı yükseklik. İkincisi ise temiz havaydı. Temiz hava ölçümünü çok basit bir yöntemle gerçekleştirirlerdi. Kestikleri bir hayvanın etini parçalara ayırırlar, bu parçaları yerleşmeye niyetlendikleri yerlere aynı anda astırırlardı. Et parçalarından hangisi en geç kokmuşsa yerleşim için o alanı seçerlerdi. Oysa günümüzde öyle olmuyor. Örneğim Dilovası. Bölgenin en verimli topraklarına sahip olmasına rağmen orada çok hızlı bir sanayileşme olmuştu. Sanayi beraberinde kentleşmeyi de getirmişti. Yıllarca Dilovası’na yerleşenler ve oradaki tesislerde çalışanlar kansere yakalanıp feci şekilde yaşamlarını yitirmişlerdi. Kanser salgınının boyutları çok büyüyünce hükümet önlem alma gereği duymuştu. Fabrikalara filtre taktırılmış, yerleşim alanına da doğal gaz getirilmişti. Bu sayede kirlilik oldukça azalmış ve insanlar rahat nefes alır oldular.
Menemen’de de dünyanın en kirli ve en zararlı sanayisi olan plastik sanayisi için çalışmalar yapılıyordu. İzmir’den kovulan plastik sanayicileri Menemen’in göbeğine, halkın sağlığını hiçe sayarak tesislerini taşıyacaklardı. Taşınma işini iki bin on yılına kadar tamamlayacaklardı. Dünya iki bin yirmi yılına kadar bırakınız plastik imalini, plastik eşya kullanımını dahi yasaklamaya hazırlanırken bu taşınma işini anlamak olası değil. Plastik sanayicileri de bu durumu kesin olarak biliyorlardır ama onların amaçları bambaşka. İki bin yirmi yılında plastik kullanımı yasaklanırsa onlar da makinalarını söküp hurdaya verirler. Fabrikalarının arsalarına koca koca apartmanlar dikerler. Zaten o bölge beş kata imarlıydı. İmar kararı iptal edilerek plastikçilere ucuz arsa sağlanmıştı. Üstüne üstlük plastik sanayinin zararlarından kurtulmak için iki yüz metrelik bir koruma alanı ayrılmıştı. Çok zararsız olduğunu iddia ettikleri halde bu koruma alanının gerekçesini anlamak olası değil. İleride bu plastik sanayi yüzünden insanların kanser hastalığına yakalanacakları kesin. İnşallah belediye hatasını anlar ve hatasından döner de Menemen bu beladan kurtulmuş olur.
Özcan Nevres
- Tükeniş - Haziran 24, 2016
- İnönü Krom Satmış - Haziran 24, 2016
- Konu Taksim Meydanı Olunca - Haziran 24, 2016