Hadi çıkın bakalım bu işin içinden. HAMAS ın liderini Türkiye’ye kim davet etti. Aslında önü arkası düşünülmeden yapılan ve acele karar verilmiş olan bir davetti bu. İsrail’in sert tepkisinin ardından ABD nin de davete olumsuz bakması üzerine büyük bir karışıklık yaşandı. Daveti yapan kim ise perde arkasında kalarak sorumluluğundan kurtulmaya çalıştı. İşi Başbakan yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Sayın Abdullah Gül’ün üzerine yıktılar. Olaya uygun gördükleri kılıf da pek işe yarmadı. Güya HAMAS heyetini silah bırakma çağrısı yapmak için çağırmışlar.

İsrail’in sert tepkisini gören Rum, Ermeni ve Yahudi lobileri hemen harekete geçtiler. Türkiye aleyhine hak etmediğimiz bir karalama kampanyası başlattılar. Bu girişimleri etkisiz bırakmak için daveti kim yaptıysa ortaya çıkmalı ve yanlış yaptım diyerek görevinden istifa etmelidir. Geçmişte Kıbrıs politikasında yapılan en büyük hata her geri adım atışta dışişleri bakanının yerinde kalmasıdır. Demokrasi ile yönetilen hiçbir ülkede hata yapan af edilmez. Hata yapan istifa etmez ise ettirilir.

***

Aşırı yorgunluktan mı bilemiyorum? Nedense içimden yazmak gelmiyor. Oysa yazmak için o kadar çok malzeme var ki. Bu sabah aldığım bir mail sinirlerimi allak bullak etti. Bir zamanlar ASALA diplomatlarımızı katlederek haksız olduğu Ermeni soykırımı iddialarını kan dökerek dünyaya kabul ettirmeye çalışıyordu. Türk yetkililerinin almış olduğu yerinde bir kararla, aynı usulde karşılık verilerek bu yasa dışı örgüt çökertilmişti.

Şimdi o örgütün uzantısı alan bazı Ermeniler, Ermenilerin döktükleri Türk kanlarını dile getirenleri susturmaya çalışıyorlar. Bunlardan biri de benim. Kıbrıs konusunda verelim kurtulalım diyenlere çok sert karşı çıkmış ve Kıbrıs’ı verelim diyenler vatan hainidir demiştim.

Ver kurtulculardan Ermeni kökenli biri ikidir beni maddi ve manevi tazminat davası açacağını yazarak aklınca korkutmaya çalışıyor. İşin kötüsü ağzı da çok bozuk. Uymamaya, aldırmamaya çalışıyorum ama, yine de sinirlerime hakim olamıyorum. Eğer bir daha aynı şekilde davranırsa bu kez benim yargıya baş vuruda bulunmam kaçınılmaz olacaktır.

Bir köşe yazarı her türlü saldırıyı göğüslemek zorundadır. Bunu yapamıyorsa yazarlığı sona erer. Yazmanın en güzel ve zevkli yanı ise yazdıkları için ama telefon, ama mail ile aldığı ve duyduğu güzel sözlerdir. Eğer yazdıkları ile takdir toplaya biliyor ise ne mutlu. Okurun takdirleri değil midir bizi yazmaya iten.

Bazen yaş yetmiş, yeter artık diyecek oluyorum ama okurlardan bir türlü kopamıyorum. Bir süre önce yitirdiğimiz büyük tarihçi yazar Cemal Kutay’ın doksan yedi yaşında bile yazmayı sürdürdüğünü düşündüğümde yazmaktan vaz geçmeyi ayıp olarak nitelendiriyorum. Büyük yazarımızı rahmetle anmıyorum.

Silivri Mimarsinan Köprüsü
Silivri Mimarsinan Köprüsü

Mimarsinan köprüsü üzerinden her geçişimde yayalar için geçme taşlarla yapılmış olan yola bakmadan edemiyorum. O yolun yapılması gerektiğini köşemde kaç kez dile getirdiğimi anımsamıyorum. O günün fen İşleri Müdürü ile yapmış olduğumuz söyleşide bu yolun ne kadar gerekli olduğunu şehir planı üzerinde anlatmıştım. Önerimi anlayış ile karşılamıştı. Böylece o yol sayesinde yayalar çamur deryası içinde su birikintilerine basa basa yürümekten kurtuldular.

Birkaç gün önce çukurları dile getiren yazı da semeresini verdi. Belediye harıl harıl çalışarak çukurları doldurmaya çalışıyor. Belediyemize bu çalışmalarından dolayı başarılar dilerim. İşte yazmanın zevki burada diyerek yazıma son noktayı koyuyorum.

Özcan Nevres
Latest posts by Özcan Nevres (see all)
(Bugün 1, toplamda 59 kez ziyaret edildi.)

Özcan Nevres tarafından yayınlandı

15 Ağustos 1935 de Menemen’de doğdum. Esas mesleğim elektrik ve elektronik teknisyenliğidir. Gazeteciliğe 1958 yılında Ege’de yayınlanan Sabah Postası gazetesinde başladım. Hobilerim yazmak, okumak, tarihi eserler ve harabelerle ilgilenmektir.