Damacana Suları

Damacana Suları
Oldum olası damacana sularına hiçbir şekilde güven duymadım. Zira boşaltılan damacanaların ağızları kapatılmadan geri alınıyordu. Su satıcılarını uyardığımda ağızlarını kapatmaya gerek yok. Zira damacanalar atmış beş derce suyla yıkanıyorlar diyorlardı. Birine peki, yol boyu çeşmelerinden dolum yapılan damacanalar da mı atmış beş derece su ile yıkanıyor dediğimde söyleyebilecek bir söz bulamıyorlardı. Yaklaşık yirmi yıl oldu İstanbul’a yerleşmem. Çeşmelerden akan suyu yemekte ve çayda dahi kullanmamak için arabama on tane kadar bidon koyup önerilen yerlerden su doldurarak evime ve kayın validemin evine götürüyordum. Bir ara Keçe suyunu önermişlerdi. Önerdikleri suyu memba suyu zannediyordum. Meğer Keçe suyu İstanbul’un en iyi arıtılan suyuymuş. Bunu öğrendikten sonra bir daha oradan su almadım. Silivri’ye yerleştikten sonra Akalan köyünün suyunu keşfettik. Silivri’ye bir hayli uzak bir yer Akalan köyü. Akaryakıta yapılan zamlar yüzünden oralara kadar gidip su almaktan vazgeçtik. Damacana suyu kullanmamak için bu defa beş ve on litrelik dönüşümsüz suları alıp kullanmaya başladık. İyi ki de öyle yapmışız. Son günlerde damacana suları için söylenenler hiç de iç açıcı değil. Peki, suda sağlıklı su kullanımı için pratik bir çözüm yok mu? Maalesef yok. Su arıtıcıları suya karışmış olan başta ağır metaller olmak üzere sağlığa zararlı mikropları yok edemez. Üstelik sağlığımız için gerekli olan mineralleri tuttuğu için de sağlığımıza fayda yerine zarar verir. Sağlıklı su içmek için yine güvenli sokak çeşmelerinden su alacağım ama, doktorum üç ay araba kullanmamı yasaklandığı için beş litrelik suları kullanmaktan başka hiçbir umarım yok.
Susuz hayat olmaz. Her insanın günde ortalama iki buçuk üç litre su tüketmesi gerekir. Evimizde iki kişi yaşamamıza rağmen günde yaklaşık iki bidon, yani on litre su tüketiyoruz. Bu da ayda ortalama yetmiş beş lira demektir. Dar gelirli aileler damacana veya bidon sularını nasıl satın alsınlar? Alamadıkları için de musluk sularını kullanmak zorunda kalıyorlar. Bakanlara, bazı profesörlere ve İstanbul Büyükşehir Belediye başkanına göre musluk suyu en temiz su imiş. Bu yüzden musluk suyu için diyorlar. Bunu söyleyenler gidip su kaynaklarını yerinde görüp inceliyorlar mı? Gezip görmüş olsalar bir daha musluk suyunu için sözünü ağızlarına almazlar.
Çocukluğumda kışlık evimizin avlusunda bir kuyumuz vardı. Kuyunun suyu neredeyse ağzından taşacak gibiydi. O denli su seviyesi yüksekti. Evimizin temizlik işlerinde ve çamaşırlarımızın yıkanmasında hep o kuyunun suyunu kullanırdık. Evinde kuyuları olmayan komşularımız da sık, sık gelip kuyumuzdan su alırlardı. İçme, yeme ve çay suyumuzu ise evimizin bulunduğu çıkmaz sokağın bitimindeki, sokak çeşmesinden alırdık. Sokak çeşmemizin suyu ise Yamanlar dağından gelmekteydi. Yazlık evimizde ise su sorunumuz yoktu. Evimizin avlusundaki tulumbamızın suyu çok yakın olduğundan kola basıldığında gürül, gürül su akardı. Üstelik suyu Yamanlar dağının nefis sularını aratmazdı. Özellikle tütüncüler içme ve kullanma sularını bizim tulumbamızdan gelip alırlardı. Kurak yıllar başladıktan sonra o güzelim sularımız yok oldular. Dolap kuyumuz üç buçuk metre derinlikte olmasına rağmen suyu hiç tükenmezdi. Kuraklık başladığında kuyumuzun suyu yetmez oldu. Babam evimizin avlusuna artezyen vurdurdu. Tamamı sekiz buçuk metreydi. Pancar motor en düşük devrinde çalışırken bile borudan fışkıran su yaklaşık bir metre mesafeye giderdi. O artezyen de kurudu. On bir buçuk metreden alınmakta olan yer altı suları daha ne kadar dayanır bilemem. Zira Yamanlar ormanları yok edildikten sonra yer altı sularımız da oldukça fakirleşti. Keşke çocukluğumdaki tulumbamız gibi villamızın bahçesinde de bir tulumba olsaydı. Buz gibi ve olabildiğince de lezzetli suyu olsaydı. Hadi gel de o güzelim çocukluk yıllarını arama.
Özcan Nevres

Özcan Nevres
Latest posts by Özcan Nevres (see all)
(Bugün 1, toplamda 780 kez ziyaret edildi.)

Özcan Nevres tarafından yayınlandı

15 Ağustos 1935 de Menemen’de doğdum. Esas mesleğim elektrik ve elektronik teknisyenliğidir. Gazeteciliğe 1958 yılında Ege’de yayınlanan Sabah Postası gazetesinde başladım. Hobilerim yazmak, okumak, tarihi eserler ve harabelerle ilgilenmektir.