Yaşı seksene dayanmış biri olarak yakın sayılacak tarihin canlı tanığıyım. Bu tanık olduğum olayları değerli okuyucularıma sunmayı bir görev sayıyorum. Yıl bin dokuz yüz elli beş. Yavru vatan Kıbrıs’ta gelişmekte olan olaylar yüzünden bize verilen gaz yüzünden sokaklara dökülmüş Kıbrıs bizim diye aylarca haykırmıştık. İzmir’de Kıbrıs için düzenlenen mitinge en az elli bin kişi katılmıştık.

Bu mitingde slogan değişmişti. Bu defa ya taksim ya ölüm diye haykırıyorduk. Aynı yılın on birinci ayında askerlik görevimi yapmak için Ankara’ya gittikten sonra siyasetten tamamen kopmuştum. Özellikle Türkiye genelinden seçilen atmış kişiden biri olduğumuz için sekiz ay sürecek olan ağır bir eğitime tabi tutulmuştuk. Bu süreçte sanat okullarının elektrik, elektronik ve güç kaynakları derslerini hızlandırılmış olarak okumuştuk.

Eğitimimiz tamamlandıktan sonra Birinci Ordu Muhabere tamir bölüğünde görevlendirilmiştim. Askerlik görevimin on altıncı ayında Birinci Ordu Muhabere Komutanlığında genel evrak müdürü olarak yeni bir göreve başlamıştım. Ordunun Demokrat Partiden duyduğu endişe gün yüzüne çıkmıştı. Kurmay Yarbay Ahmet Yıldız, Orgeneral Canip İskilipligil sık, sık komutanımızla görüşmeye gelirlerdi.

Bu yüzden asker olmama rağmen siyasete çok büyük ilgi duymuştum. Terhisime iki ay kala kullanmadığım izinlerimi kullanacağımdan iki ay önce terhis olacaktım. O sırada Irak ihtilali oldu. Başbakan Adnan Menderes’in emriyle tüm izinler kaldırılmış ve çok büyük bir askeri güçle Irak sınırına yığılma yapılmıştı.

Ordu Irak’a girmek için tüm hazırlıklarını tamamlamıştı. Olaya Amerika el koydu ve Türk hükümetine Irak’a girmemesini ihtar etmişti. Türkiye’yi ilgilendirmeyen bir olayda olan benim durumumda olanlara olmuştu. İki aylık izin hakkım yanmıştı.

Bin dokuz yüz elli yedi yılında çok büyük bir yokluk yaşanmıştı. Çiftçi sabanının burnuna kaynattıracağı demiri bulamıyordu. Darphane bozuk para basacak madeni bulamadığından ülke genelinde çok büyük bir bozuk para sıkıntısı yaşanıyordu.

O yıl en tutulan türkü oy fasulyem yedi buçuk lira, hem kaynasın hem oynasın türküsüydü. Kilosu otuz beş kuruş olan fasulye fiyatının yedi buçuk liraya çıkmış olması yüzünden bu türkü çok tutulmuştu. Bu türkü halen söylenmektedir ama türkünün doğuş nedenini çok az kişi bilmektedir.

Bin dokuz yüz atmış üçte Kıbrıs’ta çok kanlı olaylar yaşanıyordu. İnönü hükümeti deniz kuvvetleri komutanlığına Kıbrıs’a çık emri vermişti ama deniz kuvvetlerinin önüne Amerika’nın altıncı filosu çıkmıştı. Donanmamız geri dönmek zorunda bırakılmıştı.

Bu arada İsmet İnönü’ye ünlü Jonson mektubu gelmişti. Mektupta size verdiğim silahları özel durumlarınızda kullanamazsınız. O silahlar NATO nun diyordu. İnönü bu mektuba oldukça sert bir yanıt vermişti. Bu dünya yıkılır, yerine yepyeni bir Türkiye kurulur demişti.

Bunun üzerine hava kuvvetlerimiz ENOSİS’e gözdağı vermek için çarpışmaların yoğun olduğu bölgeleri bombalamışlardı. Sayın Süleyman Demirel döneminde de Amerika yüzünden Kıbrıs’ta Türklerin katledilmesine seyirci kalınmıştı.

Yıl bin dokuz yüz yetmiş dört. Ecevit hükümeti Kıbrıs’a müdahale edebilmek için bir tarafta Çekoslavakya’dan satın alınan patenle kara kuvvetlerinde kullanılacak silahlar üretilirken, diğer tarafta tersanelerimiz yoğun bir çalışmayla çıkarma gemileri imal ediliyordu.

Kıbrıs savaşının başlamasına iki gün kala bir gazete Türk ve Yunan askeri gücünü kıyaslayan bilgiler vermişti. Türkiye’nin elinde üç çıkarma gemisi ve üç de denizaltı gemisi vardı. Gazetedeki verilere göre Yunan ordusu Türk ordusundan daha çok silaha sahipti.

Darıca’da kayınpederimin evinin balkonunda otururken Marmara denizine açılan tam on bir denizaltı gemisi saymıştım. Bu da Türk ordusunun kesin bir zafer kazanmak için kararlı olduğunu gösteriyordu. Trakya’da Akdeniz’e doğru o kadar çok asker ve mühimmat sevki vardı ki sanki Trakya da ne savaş malzemesi, ne de askerimiz kalmıştı.

Otuz beş çıkarma gemisiyle savaş başladığında Yunan hükümeti fırsat bu fırsat diye Yunan ordusu genelkurmay başkanına Trakya’ya saldırı emri vermişti. Genelkurmay başkanı bu emri yerine getirmemek için hükümete istifasını sunarken Türk ordusunun en güçlü olduğu bölge Trakya’dır. Görmüş olduğunuz askeri sevkiyat aldatmacadır demişti. Oysa Yunan ordusu saldırmış olsaydı Türk ordusu çok kısa bir zamanda Atina’ya girecek ve Kıbrıs ile birlikte On iki ada konusunu da çözüme kavuşturacaktı.

Kıbrıs savaşından sonra Amerika’nın ambargosu yüzünden çok sıkıntılı günler yaşanmıştı. Ecevit’in şansızlığından olacak petrol piyasasında bir anda ham petrol fiyatı dört katına çıktı. Türkiye gereksinimi olan petrol ve petrol ürünlerini Amerika’nın ambargosu yüzünden ancak spot piyasasından sağlaya biliyordu. O ambargo yüzünden akaryakıt ve tüp gaz sağlamak çok zor olmuştu. Bu yüzden tüp gaz kuyrukları olmuştu.

Ne yazık ki Demokrat Partinin devamı olan partiler Kıbrıs zaferinden hiç söz etmemektedirler. Onlar için varsa, yoksa tüp gaz kuyrukları. Ben ulusumuza Kıbrıs zaferine sunan Bülent Ecevit’e çok büyük minnet ve saygı duyuyorum. Nur içinde yatsın.

Özcan Nevres
Latest posts by Özcan Nevres (see all)
(Bugün 1, toplamda 81 kez ziyaret edildi.)

Özcan Nevres tarafından yayınlandı

15 Ağustos 1935 de Menemen’de doğdum. Esas mesleğim elektrik ve elektronik teknisyenliğidir. Gazeteciliğe 1958 yılında Ege’de yayınlanan Sabah Postası gazetesinde başladım. Hobilerim yazmak, okumak, tarihi eserler ve harabelerle ilgilenmektir.