Ekmek İsrafı

Ekmek İsrafı
Tutturmuşlar bir ekmek israfı diye ortalığı toz duman ediyorlar. Neymiş? Ekmeğin yüzde onu çöpe gidiyormuş. Bunu söyleyenlere sormak gerekir. Sokaklarda yaşayan, sokağa atılmış kedi ve köpeklerin yaşamaya hakları yok mu? Peki, bu sokak hayvanlarının yaşamlarını nasıl sürdürdüklerini biliyorlar mı? Sahipsiz, sokağa atılmış evcil hayvanlar, bazı insanlarımız gibi yaşamlarını sürdürmek için gerekenleri çöpe atılanlardan sağlıyorlar. Sokak hayvanlarının tüketemediklerini ise yaban hayatının canlıları kalan atıklarla yaşamlarını sürdürüyorlar. Günlerce süren sert rüzgârlarda balıklar çok derine indikleri için balık avlayamayan martılar o günlerde beyaz bir bulut gibi çöplüklerin üzerini kaplarlar. Bulabildiklerini yiyip yaşama tutunmaya çalışırlar. Tüm bu yaşam ortaklarımız yaşamlarını çöpe atılan ekmeklerden yararlanarak sürdürmektedirler. Elbet de kimse emeğinin hakkıyla satın aldıklarını, ama zamanında tüketemedikleri için çöpe atılmasını istemez. Atmak zorunda kalıyorlarsa bunun da bir hikmeti var demekten başka elden bir şey gelmez.
Bu ülkede çöpe giden ekmek devede kulak gibidir desem yanlış olur. Zira o kadar çok değerler heder ediliyor ki inanılır değil. Bunu düşünen her insanın kafası karışır. Ülkemizde en büyük israf enerjidedir. Özellikle sahillerde evlerde ışıl, ışıl yanmakta olan elektriklere bakın. Benzin istasyonları, fabrika girişleri hep bu israf kervanının katılımcılarıdır. Bu işin israf yönüdür. Bir de enerjinin üretimindeki israfa bakalım. Küçük bir örnek ile başlayacağım. 1972 yılında Antalya’nın Kaş ilçesinde, ilçenin tek sahil çay bahçesinde bahçenin sahibi Ali beyle sohbet ediyordum. Konu Kaş’taki yetersiz elektrik üretimiydi. Konuyu Ulus gazetesinde dile getirmiştim. Haberimde geceleri karanlığa teslim olan Kaş’ın karşısındaki Meis adasında sokak lambaları sabaha kadar yandığından ada gece boyu hep aydınlık oluyor. Bu bizim için acı ve utandırıcı bir durum demiştim. Tam o sırada Bond çantalı iki kişi gelip yanımızdaki masaya oturdu. O yıllarda Kaş’a çok gelen olmazdı. Gelenlere yakınlık gösterdik. Meğer adamlar Kaş’ın elektrik sorununu çözmek için görevlendirilmiş teknik elemanlarmış. Kaş’ın durumunu incelediklerini ve bu sorunu çözecek kaynağı bulduklarını söylediler. Kaş’ın şehir suyu iki bin metre yükseklikten geliyor. O suyun çevireceği türbin ile otuz beş KW (kilovat) elektrik üretilebileceğini, bunun da Kaş’ın sokaklarını aydınlatmaya yeterli olacağını söylediler. Söylediler ama Kaş bir süre sonra ulusal elektrik dağıtımına dahil olunca proje unutuldu gitti. Şimdi basit bir hesap yapalım. Eğer bu üretim o yıl gerçekleştirilmiş olsaydı günde ortalama bin kilovat elektrik üretecekti. Ayda 30 000, yılda 365.000KW saat, o günden bu yana geçen kırk bir yılda ise yine ortalama olarak 14.000.000 KW (on dört milyon KW) elektrik üretmiş olacaktı. Üstelik tek kuruşluk üretim masrafı olmadan.
Eşen çayını bilenler vardır. Akdağ’ın zirvesinden doğar ve Likyalıların baş devleti Ksantos’un yanı başından geçerken o verimli ovaya da hayat verir. Bu Eşen çayının çok önemli bir özelliği vardır. Suyu yaz ve kış düzenli akan dünyadaki ender akarsularından biridir. Buna rağmen öylece akar gider. Bu düzenli akışından yararlanılmak hiçbir zaman düşünülmemiştir. Halk arasında bir tekerleme vardır. Bir alman bir akarsuyun kenarında durmuş ve köylülere sormuş. Bu su hep böyle akar? Evet, akar demişler. Siz de buna öküz gibi bakar demiş. Bir Alman’ın böyle bir söylemeyeceği kesin ama buna rağmen halk arasında bir tekerleme olmayı sürdürüyor.
Bilek kalınlığındaki bir sudan elektrik üretimi kaybımız kırk bir yılda sekiz milyon kilovat saat ise ülke genelindeki on binlerce akarsularımızdaki elektrik üretim kaybımızı bırakalım da konunun uzmanları hesaplasınlar. Datça’ya ailece ilk gittiğimizde bir arkadaşım sandalıyla bizi Kargı koyuna götürmüştü. Küçük oğlumla bir gün önce az deniz tartışması yapmıştık. Ona çeşmeleri açık bırakacağım. Sana yüzebileceğin az deniz (sığ) hiç kalmayacak demiştim. Bana çok kızmıştı. Çok yemek yiyeceğim. Kapı kadar kocaman olduğumda seni kaldırıp dolu denize atacağım. Boğul öl demişti. Henüz üç yaşındaydı. Kargı koyuna vardığımızda gürül, gürül akmakta olan suyu gördüğünde heyecanla bağırmıştı. Deniz buradan doluyor işte demişti. Bu suyun kaynağı yaklaşık iki yüz metre içerideydi. Rumlar suyun kaynadığı yere bir havuz yapıp suya debi kazandırmışlardı. Bu suyun debisinden yararlanarak tam beş adet değirmen taşı çalıştırmışlardı. Her taşa yirmi kilovat elektrik gerektiğini hesap edecek olursak bu suda en az saatte yüz kilovat elektrik üretile bilirdi. Böyle bir su Datça’nın içinde de var. O su da bir değirmen çalıştırıyordu. O iki su Rumlar gittiğinden beri hiçbir işe yaramadan denize akıp gidiyor. Değirmenler harap olmuş durumda. Ülkemizde bu sular gibi on binlerce su kaynakları var. Tüm bu sulardan baraj yapımına gerek kalmadan düşük debili elektrik üreteçleriyle Türkiye elektriğe gark olur. Üstelik olabildiğince az masraflı olarak.
Elektrik üretiminde yararlanabileceğimiz yalnızca akarsularımız mı? Dünyanın en çok rüzgâr alan ülkelerin başındayız. Hepimizin gözlemlediği gibi yerden mantar biter gibi rüzgâr tribünleri dev kanatlarıyla göğe yükseliyorlar. Rüzgârın gücü ülkemizde yıllardan beri bilindiği halde yeni keşfedilmiş gibi. Oysa Durmuş Yaşar’ın Urla’daki tatil köyünde elli yıldan beri tesisin elektrik gereksiniminin üçte biri rüzgâr enerjisinden sağlanılıyor. İş adamları Çeşme’de onlarca rüzgâr tribünleri kurdurmuştu. Ürettikleri elektrik ulusal elektrik ağına bağlanmasına izin verilmediği için onca masrafa rağmen atıl olarak kalmıştı. Bunun üzerine İzmirli iş adamları başımızın üzerinden her gün yüz bin dolarlık enerji uçup gidiyor ama biz ondan yararlanamıyoruz demişlerdi.
Eğer gerçek anlamda israf aranıyorsa israf edilen ekmeklerimiz değil. Zira öpe atlan ekmekler sonuçta bir işe yarıyor. Boşa giden boşu boşuna akan sularımız ve uçup giden rüzgârlarımızdır. Yetkililer önce bunca israfı önlesinler. Sokak hayvanlarının ve yaban hayatının geçim kaynağı olan ekmek israfına gözlerini dikmesinler.
Özcan Nevres ozcan.nevres@gmail.com

Özcan Nevres
Latest posts by Özcan Nevres (see all)
(Bugün 1, toplamda 89 kez ziyaret edildi.)

Özcan Nevres tarafından yayınlandı

15 Ağustos 1935 de Menemen’de doğdum. Esas mesleğim elektrik ve elektronik teknisyenliğidir. Gazeteciliğe 1958 yılında Ege’de yayınlanan Sabah Postası gazetesinde başladım. Hobilerim yazmak, okumak, tarihi eserler ve harabelerle ilgilenmektir.