Ermenilerin yıllardır sürdürdükleri çirkin propagandalar sonunda meyvesini vermeye başladı. Yıllardır bu propagandalara sessiz kalan hükümetler yüzünden zor durumlara düşürülür olduk.

Bir çok ülke Ermenilerin soy kırımı iddialarını kabul etmiş durumda. Durum her geçen gün çok vahim bir hal alıyor. Her ne kadar çok geç kalınmış olsa da AKP hükümeti ile CHP nin el ele vererek bu sahte yaratılmış sorunun üzerine gitmeye karar vermeleri ilk semeresini verdi. Hükümetin tüm dünyaya karşı tüm arşivleri açalım ve tarafsız tarihçilere inceletelim önerisine Ermenilerden olumsuz yanıt geldi. Elimize ilk kez geçen bir kozu çok iyi kullanmamız gerekir.

Ermeni örgütü ASALA nın yapmış olduğu katliamları dünyanın gözüne sokabilmek için, hangi ülkede diplomatımız öldürüldüyse, o ülkelerde öldürülen elçilerimiz anısına heykeller dikmek için girişimde bulunulmalıydı ama bulunulmadı. Bundan böyle hemen atağa geçip heykelleri dikmek için ilgili devletlerin hükümetlerine baş vurmalıyız. Kabul etmeyecekleri kesin ama yine de iyi kötü ses getirir.

İstanbul Erenköy’de Sümer Kooperatif evlerinde elektrik ustası olarak çalışıyordum. İki kamyonu ile hafriyat işleri yapan bir ermeni vardı. Herkes ona Dikran usta diyordu.

Bir gün kömür ateşinde köfte pişiriyordu. Öyle nefis kokuyordu ki anlatamam. Dayanamadım. Dikran usta be koy şu tabağa bir köfte de tadına bakayım. Bir tarafım şişmesin dedim.”Koyayım be oğlum ama sen bu köfteden yemezsin” dedi. Neden be usta benim ağzım yok mu dediğimde avuç içi kadar büyük köftelerden dört beş tane koydu. İştahla yedim. Meğer domuz etinden yapılma köfteymiş. O yüzden sen yemezsin demiş.

Bunu daha sonraki bir sohbette öğrenmiştim. Köfteler pişerken sohbet etmiştik. Bir ara yüzüme uzun süre baktı. Bir şey söylemek istiyordu ama tereddüdü vardı. Sonunda konuştu.

“İki kızım var. Kızlarımı mutlaka Türklerle evlendirmek istiyorum. Nedenine gelince bizimkiler yine bir takım haltlar karıştırmaya başladılar. Geçmişte yaşadıkları yetmiyormuş gibi başlarına yeni belalar sardırmak istiyorlar. Bu yüzden çok korkuyorum. Kızlarımı Türklerle evlendirmeliyim ki bari onların geleceği kararmasın. Eğer kızlarımdan birini beğenirsen seni kızımla evlendiririm. Bu kamyonlardan birini de sana veririm. Geçinir gideriz” dedi.

Daha yaşım on altı. Evlenecek yaşta değilim. Evlenmeye kalksam bile ailem buna izin vermez dedim. “İyi düşün, teklifimi kabul edersen beni sevindirirsin” dedi. Doğal olarak istediği evlilik gerçekleşmedi. Demek ki ta o yıllarda onun gelişmeler hakkında bilgisi vardı ki kızlarını Türkleştirmek istemişti.

Sahte rakı üç can daha aldı. Kim bilir daha kaç can alacak. Haberleri dikkatle izliyorum. Ellerindeki faturalı gerçek rakıları altın kapaklılarla değiştiren değiştirene. Halen bir tek kişi çıkıp da ben elimdeki sahte rakıları teslim etmek istiyorum demedi.

Sahte rakılar can alıyormuş, onların umurunda mı? Yeter ki kıymetli paraları boşa gitmesin. Elinde sahte rakı bulunduranların hiç birinde ne vicdan ne de sorumluluk duygusu var. Sahte rakıdan ölenlerin çoluk çocuğu sefil olacakmış umurlarında mı? İlk günlerde yakalananların dışında artık sahte rakı da yakalanamıyor.

Kimse artık ellerinde sahte rakı kalmadı diyemez. Kalmadı ise bu ölenler ne? Özlemle ellerinde sahte rakı bulunduğu halde yetkililere teslim etmeyenler için ağırlaştırılmış cezaların çıkarılmasını ve uygulanmasını bekliyoruz. Çıkarılacak ve uygulanacak yasa mutlaka caydırıcı olmalıdır.

Özcan Nevres
Latest posts by Özcan Nevres (see all)
(Bugün 1, toplamda 108 kez ziyaret edildi.)

Özcan Nevres tarafından yayınlandı

15 Ağustos 1935 de Menemen’de doğdum. Esas mesleğim elektrik ve elektronik teknisyenliğidir. Gazeteciliğe 1958 yılında Ege’de yayınlanan Sabah Postası gazetesinde başladım. Hobilerim yazmak, okumak, tarihi eserler ve harabelerle ilgilenmektir.