Yıllar önce adını anımsayamadığım bir Fransız profesör, “bundan böyle insanlar hormonsuz ve sağlıklı et yiyebilmek için evlerinin bodrumunda tavşan yetiştirmek zorunda kalacaklardır” Profesörün savını apartmanımızın terasında piliç yetiştirerek kanıtladım. 25 civciv alarak işe başladım. Altı tanesini kargalar yediler. Kalanları iyi bir koruma altına alarak bu ummadığım düşmanlardan kurtardım.
İlk kez başladığım bu işte acemiliğimin kurbanı oldum. Hepsini aynı gün aldığımdan aynı zamanda büyüyüp kesime geldiler. Bu yüzden piliç etinden, olabildiğince lezzetli olmasına rağmen bıktık. Bu üretime her hafta üçer beşer civciv alarak devam etmek gerektiğini bu bıkkınlık sayesinde öğrenmiş oldum. Neyse ki o günler gelenimiz gidenimiz çoktu. Tüketmekte fazla zorlanmadık.
Çocuklarım yavru tavşan istemişlerdi. Çok küçük Şinşina cinsi dişi yavru aldım. Kısa zamanda evde barınamayacak kadar büyüdü. Götürüp apartmanımızın bodrumuna yerleştirdik. Orası aynı zamanda benim atölyemdi. Onu yere serdiğim gazetelerin üzerine pislemeye alıştırdım. Üç aylık olduğunda ayağıma sarılıp eş aradığını anlatmaya başladı. Tabi ki davranışıyla. Bir arkadaşım yeğeninin bir erkek tavşanı olduğunu, dişileri kesip yediği halde çok iyi bir cins olduğu için kesmeye kıyamadığını söyledi. Orada da bir yanlış yaptık. Dişiyi erkeğin yanına götüreceğimize, erkeği dişinin yanına getirdik. Çok korkmuş olan erkek gizlenecek yer arıyordu. Benim dişi tavşan olabildiğince kösnük, habire erkeğin etrafında dolanıyordu. Erkeğin üzerine çıkacak kadar işi azıtınca erkek korkuyu bırakıp gerekeni yaptı. Yarım saat sonra erkek kovalamaya, dişi ise kaçacak yer aramaya başladı. Hemen erkeği yakalayıp ait olduğu yere götürdüm. Doğrusu merak ediyordum. Yedi kiloluk melez erkek ile üç kiloluk şinşinadan nasıl yavru alacaktım. Yirmi sekiz gün sonra dört yavru doğurdu. İlk bakışta akla bunlar yaşar mı gibi bir düşünce geliyor. Öylesine küçükler. ,
İki ay sonra beş tavşanı bodrum katta beslemeye devam etmek çok zor gelmeye başladı. Her gün koca bodrumu boydan boya temizle, kireç tozu at ve sonra tekrar süpür. Olacak iş değildi. Gereken hazırlıkları yaptıktan sonra arazimizin içindeki büyük baş hayvan damına taşıdım onları. Daha sonra Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesinden dokuz dişi bir erkek Yenizelanda tavşanı aldım. Onları da diğerlerinin yanına koydum.
İyi besledim onları. Hepsi yağlandılar ve üremez oldular. Az sayıda üreyenleri de gelincik boğdu. Tavşanların ulaşamadığı yere koyduğum fare zehrini yemiş farenin kanını emen gelinciğin ölüsünü gördüğümdeki sevincim uzun sürmedi. Bu kez üç kilidi kırma becerisi gösteren hırsızlara kurban oldum. Sonuç; tavşan üretiminde başarısızlık.
Şimdilerde bahçeli bir eve taşınmayı ve orada hormonsuz sebze,tavuk ve tavşan yetiştirmeyi düşünüyorum. Zira hormonlu tüm gıdalarda damak zevki bulamıyorum. Apartmanımızın terasında yetiştirdiğim piliçlerin lezzetini diğer etlerin hiç birinde bulamadım. Belki de yaşadığım kilo sorunumun nedeni de bu yediğimiz hormonlu gıdalar. Doğal olarak emeklilerin işten kopma sendromuna, bu tür uğraşlarla bir çözüm olasılığı da var. Sağlıklı et ve sebze yemenin yanında, zaman öldürmek için bilgisayarın karşısında saatlerce oturmaktan da kurtulmuş olurum.
Özcan NEVRES
12 Mart 2001 Pazartesi
- Tükeniş - Haziran 24, 2016
- İnönü Krom Satmış - Haziran 24, 2016
- Konu Taksim Meydanı Olunca - Haziran 24, 2016