Kerem-Der Başkanı Sayın Faruk Cebi İstanbul’a neden kar yağmadığının açıkladığı basın toplantısında ormanların yok edilmesinden kaynaklandığını söylemiş. Açıklamasında İstanbul halen nefes alabiliyorsa bunu az da olsa var olan ormanlara borçlu olduğumuzu söylüyor. Sayın Çebi’ye bir hatırlatmada bulunmak istiyorum. İstanbul’da yoğun göç oldukça hava kirliliği de artacaktır. Yoğunlaşan hava kirliliği var olan ormanları da yok edecektir. Bu nedenle bir taraftan ormanlar çoğaltılırken bir yandan da göçün durdurulması gerekir. Daha önceki yazılarımda defalarca yazdığım bir deyim vardır. Yağmur ormanın anasıdır. Orman varsa yağmur yağar. Tam yerinde kullanılmış olan bir deyimdir bu.
Çocukluğumda Yamanlar dağındaki ormanlar Menemen ovasına kadar inerdi. O yıllarda yağmur yağmaya başladığında günlerce dinmezdi. Orman Bağları mevkiinde yoğun yağışlar yüzünden kara suluk patlardı. Tevfik Göksu’nun arazisi içinde dağın yamacında bir kuyu vardı. Kış aylarında bu kuyudan insan beli kalınlığında su akardı. Yaz aylarında ise o kuyuda bir damla dahi su olmazdı. Bahçemizin kuyusu üç metre derinlikteydi. Kış aylarında kuyumuzun taştığı olurdu. Sakiyemiz (Su dolabı) çalıştığında su seviyesi iki buçuk metreden bir metreye düşerdi ama bir metreden sonra hiç azalmazdı. Taki Yamanlar dağındaki ormanlar azalıncaya kadar. Orman azaldıkça sular derine kaçmaya başladı. Kuyumuz yetersiz kaldığında babam sekiz buçuk metre derine vurdurduğu artezyen kuyusundan oldukça verimli su bulmuştu. Yirmi yıl önce o su da yok olmuştu. Son zamanlarda on bir buçuk metreden su çıkarılabiliyorsa da daha ne kadar süreceği bilinmez.
Marmaris’ten Datça’ya gidenler çok iyi bilirler. Ormanların yoğun olduğu yerlerde yol boyunda gürül, gürül akan maslaklar vardır. Ormanların kelleştiği alanlarda ise ne bir çeşme ne de bir maslak vardır. Datça’ya otuz beş kilometre kala yamaçta parmak kalınlığında akan ve suyu oldukça lezzetli olan bir maslak vardır. Beş kilometre sonra orman çeşmesine varılır. Çeşme denildiğine bakmayın. Suyu gürül, gürül akan bir maslaktır o. Arabasıyla seyahat edenlerden başka bazı yolcu otobüsleri bile mola verir o maslağın başında. Yolcular koyu gölgeli çınar ağaçlarının altında serinlerler. Mevsimine göre orada şifalı bitkiler satanlar da olur. Yolun devamında iki maslak daha varsa da suyu yavan olduğu için pek ilgi görmez. Tüm bu maslaklar hep orman ağaçlarının yoğun olduğu yerlerde vardır. Ormandan yoksun olan yerlerde ise toprak ana bir damla suya dahi muhtaçtır. Bu nedenle Datça’da su sıkıntısı yaşanmaktadır. Datça merkezinde bir, Kargı koyunda da bir tane olmak üzere değirmen taşlarını çevirecek güçte olan iki su kaynağı vardır. Eskiden bu iki su kaynağında iki değirmen vardı. Su halen gürül, gürül aksa da gücünden yararlanılmamaktadır. Bu kaynakların suları ise deniz suyundan bile daha serttir. İçilmez ve kullanılmaz.
Bir kış günü yağmurlu bir havada yağmur fakiri Datça’dan yola çıktığınızda toprağı dahi ıslatamayan çisentilerle yola devam edersiniz. Ormanların yoğun olduğu yerlerden geçerken yağmurun şiddeti artar. Marmaris ormanlarına vardığınızda ise yağan yağmurda arabanızın silgiçleri yetersiz kalır. Bu da yağmur ormanın anasıdır. Orman varsa yağmur yağar deyimini doğrulamaktadır.
Ormanlarımızı çoğaltmak için kuru dere yataklarına setler yapmak gerekir. Yağmur yağdığında bu setlerde birikecek su geçici de olsa ağaç yetişmesinde çok büyük katkısı olacaktır. Zira su olan yerde hayat vardır. Bu setlerde biriken sular yer altı sularının zenginleşmesine de katkı sağlar. Bu konuda bir örnek vereyim. Balıkesir yakınlarında Kurt deresi üzerinde küçük bir bent vardır. Bu bent sayesinde orada yeşil bir cennet oluşmuştur. Kimsenin şüphesi olmasın. İnşa edilecek her bendin çevresinde yeşil bir cennet olacaktır. Bu yeşil cennetlerde oluşan yeşil hayat giderek daha da genişleyecek ve zenginleşecektir.
Özcan Nevres
- Tükeniş - Haziran 24, 2016
- İnönü Krom Satmış - Haziran 24, 2016
- Konu Taksim Meydanı Olunca - Haziran 24, 2016