ÖLÜME BEŞ KALA

Ölüme Beş Kala

Kör Cemal meyhaneden çıktığında, dışarıdaki sıcak havanın etkisiyle çarpılmış gibiydi. Gecenin bu saatinde ne bu sıcak diye söylendi. Yavaş adımlarla eski Pazar yerine doğru yürüdü. Karanlığın iyice koyulaştığı yere ulaştığında, pantolonunun kemerinin iç tarafındaki özel olarak diktirdiği zula cebinden bir parça esrar çıkardıktan sonra tabakasını açtı. İki kağıdın geniş kenarlarını tükürüğüyle ıslatıp birbirine yapıştırdı. Bir tutam tütünü çift kağıdın üzerine yaydı. Avucundaki esrarı iki parmağı arasına alıp yaydığı tütünün üzerine parçaladı. Üzerine bir tutam daha tütün yaydıktan sonra, kağıdı tütünün üzerine sardı. Çakmağını çıkarıp dudaklarının arasına aldığı esrarlı sigarayı yaktı. Derin bir nefes çekti. Her çekişte kafası daha çok dumanlanıyor ve mutluluk bulutlarında sonsuza doğru uçup gidiyordu. Sigarasını bitirdiğinde, her zamanki gibi dayanılmaz bir çay içme isteği doğdu. Ara sokakta ağır, ağır ilerleyerek ana caddeye çıktı. Biraz ilerledikten sonra tekrar ara bir sokağa girdi. Yeni açılmış ve henüz tamamlanmamış cadde üzerindeki kahvehaneye girdi. Kapı yanındaki masaya oturarak çay söyledi. Peş peşe getirttiği çaylar, bir türlü çay içme isteğini köreltemiyordu. Bu ara çişi geldi.  Bu minik kahvehanenin tuvaleti yoktu. Çaresiz caddeye çıktı. Park edilmiş arabaların arasına girdi. Bir arabanın lastiği üzerine işerken sert bir ses,

Ne işiyorsun ulan o arabanın lastiğine dedi. Sesin kime ait olduğunu anlamak için bakma gereği bile görmeden,

Sana ne ulan diye bağırdı. Üzerine hışımla gelen kişiyi fark ettiğinde, bu durumlarda kullanmak üzere çorabının içine soktuğu bıçağı çekmek için uzandı. Çekmeye fırsat kalmadan karnına bir bıçağın saplandığını hissetti. Anlaşılan saldıran kişi işini yarım bırakmak istemiyordu. Bıçağın bedenine kaç kez saplandığını anlayamadı. Arabaya dayanıyor olması ayakta kalmasına yetmedi. Yere yığıldı. Kendisini kimin bıçakladığını görmek için başını çevirmeye çalıştı. Başaramadı. Gözlerinin önüne sanki kara bir çarşaf gerilmişti. Hiç bir şey göremiyordu. Kendisini vuran kişi eğilip bıçağını üstünde temizlerken,

Ulan pislik Cemal, sen bunu çoktan hak etmiştin. Kısmet bu güneymiş deyip uzaklaştı.

Eli ilk bıçak darbesinin açtığı yaranın üstündeydi. Yarayı bastırıp kanamayı azaltmaya çabalıyordu ama, gittikçe gücü tükeniyordu. Geçenler oluyordu. Kimi görmezlikten geçiyor, kimi yaralının kim olduğunu fark ettiğinde,

Pislik belasını bulmuş diyerek çekip gidiyordu. Bu insanlara ne yapmıştı ki, hiç biri yardım etmek istemiyordu. Gözünün önüne çöpçünün kızı geldi. Henüz on iki yaşındaki kızı, çingene oğlu İstoç ile eve kapatmışlar ve bir hafta tecavüz etmişlerdi. İlk tecavüzde kız bayılmıştı. Baygın olduğunda kıza tecavüze devam etmişlerdi. Kızın sesi kulaklarında yankılanıyordu.

Cemal ağabey ne olur yapma…… Ne olur öldürün beni ama bunu bana yapmayın. Kızın yakarışlarına hiç aldırmayarak iğrençliğini defalarca yinelemişti. O çığlıklar, aradan yıllar geçmiş olmasına rağmen, o anı yaşıyormuş gibi, kulaklarında çın, çın yankılanıyordu. Ama ben cezamı çekmiştim diye haykırmak istiyordu ama, nedense sesi çıkmıyordu. Bu ara biri gelip baş ucunda dikildi. Ayağıyla başını itti. Acıyla inledi. Adam,

Pislik, daha geberemedin mi? diyerek uzaklaştı. Oysa ne denli umutlanmıştı. Adam yeni açılan caddede bir yaralı var diye karakola bildiri verse, karakoldan gelecek polisler onu hastaneye kaldırıp hayatını kurtara bilirlerdi. Gecenin saati iyice ilerlediğinden, ara sokaklardan farksız olan caddede, hemen hemen gelen geçen kalmamıştı.

Ayakları üşümeye başladı. Bu sıcak havada, ayaklarından başlayan üşüme yavaş yavaş tüm bedenine yayılmaya başladı. Bedenine yayılan bu soğuğun ölüm olduğunu biliyordu. Gözleri hiçbir şeyi görmez olmuştu. Kulaklarını ise canhıraş feryatlar tırmalıyordu. Bu sesleri çok iyi tanıyordu. Bu sesler, zorla ırzına geçtiği kızın feryatlarıydı. Takırdayan dişlerinin takırtısı durmuştu. Birden tüm bedeni sarsıldı. Gözleri gecenin karanlığına takıldı kaldı.

Biri gelip cesedin yanında durdu. Ayağıyla başını itti. Tepki gelmeyince,

En sonunda pislik geberdi diyerek uzaklaştı. Devlet hastanesine doğru yürüdü. Hastane bahçesindeki ankesörlerden birine girip 155 aradı. Görevli polise,

Yeni açılan caddede bir pisliğin cesedi var dedi. Polis,

Neresi bu yeni açılan cadde,

Noter sokağının devamı.

Hani şu bizim karakola yakın olan yeni cadde mi?

Evet diyerek telefonu kapattı. Ne olur ne olmaz diye hastanenin karşısındaki dar sokağa girip hızla uzaklaştı.

Polisler ceset ihbarı yapılan yere gittiklerinde, karanlığa rağmen ölenin kör Cemal olduğunu hemen anladılar. Polislerden biri,

En sonunda kör Cemal belasını buldu dedi. Diğeri,

Fena mı? Çok büyük bir pislik temizlendi dedi. Cesedin üzerini gazete kağıtlarıyla örtüp, doktorun ve savcının gelmesini beklediler.

***

Sabah karakola genç biri geldi. Gazeteye sarılı kanlı bıçağı, görevli polisin önüne koydu.

Kör Cemal’i ben öldürdüm. Polis memur şaşırmıştı.

Neden bulaştın o pisliğe?

Nedeni var mı? Ben onu öldürmeseydim, o beni öldürecekti.

Nasıl oldu bu iş?

Oradan geçiyordum. Bir arabaya abanmış işiyordu. Yoldan kadınların ve kızların geçtiğini, yaptığı şeyin çok ayıp ve kötü olduğunu söyledim. Ana avrat küfür etmeye başladı. Evim için aldığım bıçağı, sarılı olduğu gazeteden çıkarıp rast gele sapladım. Yediği bıçak darbesine rağmen ağzından sağanak gibi küfür dökülüyordu. Kendimi kaybetmiştim. Susturuncaya kadar bıçağı sapladım, sapladım. Onun ölüp ölmediğini defalarca kontrol ettim. Öldüğüne kanaat getirince eve gidip yattım. İçim rahat etmedi. Teslim olmaya karar verdim dedi.

***

Savcı sorgulamada,

Neden hemen gelip teslim oldun. O bir pislikti. Hem de ömrünün yarısını hapiste geçirmiş pis bir sübyancıydı. Senin onunla her hangi bir husumetin de yoktu. Zamana bırakacaktın. Belki dosya faili meçhul olarak kapanırdı.

Vicdanım rahat bırakmadı.

Sen bu cinayeti ağır tahrik nedeniyle işledin. Maktul bıçağına davranmış ama çekmesine fırsat vermemişsin. Bu da nefsi müdafaaya girer. Senin suçunda bir çok hafifletici nedenler var.

***

Mahkemede savcı tüm hafifletici nedenleri iddianamesinde belirterek sanığın cinayeti ağır tahrik sonucu işlediğini anlattı. Mahkeme, ağır tahrikleri kabul ederek sanığı beş yıla mahkum etti. Ceza evinde henüz altı aylıkken şartlı salıverme yasasından yararlanarak salıverildi. Belki de bu afla adalet yerini bulmuştu.

Özcan Nevres

Özcan Nevres
Latest posts by Özcan Nevres (see all)
(Bugün 1, toplamda 175 kez ziyaret edildi.)

Özcan Nevres tarafından yayınlandı

15 Ağustos 1935 de Menemen’de doğdum. Esas mesleğim elektrik ve elektronik teknisyenliğidir. Gazeteciliğe 1958 yılında Ege’de yayınlanan Sabah Postası gazetesinde başladım. Hobilerim yazmak, okumak, tarihi eserler ve harabelerle ilgilenmektir.