Ortadoğu’da kan gövdeyi götürüyor. Teknoloji tank olmuş, panzer olmuş, makineli tüfek olmuş. Hepsinin ortak yanı ölüm makineleri olmaları. Nükleer güç İsrail’in karşısında tüm Arap ülkeleri ellerin ovuşturup Amerika’dan çıkacak sesi bekliyor. Umutsuz ve umarsız.

Dün başlamadı bu ölümüne kavga. Kavgacıların iki tarafı da Sami ırkından. Yani ırk kardeşi. Yüzlerce yıl önce kardeş kardeşi vurmuş, kırmış din adına. Zayıf olan taraf kaçıp canını kurtarmış ama, elin memleketlerinde sığıntı olmuşlar. Yüzlerce yıl özlem çekmişler atalarının topraklarına. Sürülen insanların topraklarına yerleşenler asırlarca ekmek elden su gölden sürdürmüşler yaşamlarını. Ulus olmayı bir türlü becerememişler. Karşılarında buldukları şiş cüzdanlı, eski kanlıları Musevilere satıvermişler yurtlarını topraklarını. Çok geç anlamışlar öz vatanlarının elden çıkıp gitmekte olduğunu.

Kudüs, üç semavi dinin ortak kutsal şehirleri. Bölünmesi olası değil. Eğer o kutsal kent üç din arasında eşit paylaşılamıyorsa bu kavga, bu vahşet bitmez. Sürer gider asırlar boyu. Güçlü olan taraf tüm insanlık kurallarına gözlerini yummuş, ölüp giden insanların ölüm çığlıklarına kulaklarını tıkamış, kana doymuyor bir türlü. Bu kavga din kavgası değildir. Bu kavga yitirilen insanlığın kavgasıdır. Hangi din kitabında masum, savunmasız insanları öldür diye yazar. Eğer Tanrı tekse, eğer bütün dinlerde yollar Tanrıya ulaşmak içinse ve bu üç dinin tanrısı aynı ise, bu kavga, bu dökülen kanlar niye?

Bir melanetten bin hayır çıkar diye bir söz vardır. Yıllardır Kıbrıs’ta dökülen Türk kanına gözlerini kapatmış, Türk feryatlarına kulaklarını tıkamış Arap ülkeleri, “Kurtar onları Türkiye” feryatlarıyla koro oluşturmaya başladılar. Bu gün onları kurtarsan, her ne pahasına olursa olsun akan kanı durdurmayı başarsan, kalıcı bir dostluğa, kalıcı bir kardeşliğe olasılık var mı? İki tarafın da birbirine güveni kalmamış. İki taraf ta birbirlerini gırtlaklamak için dişlerini biliyor.

Peki bu kan nasıl durdurulacak. Bu kanı durdurmanın olasılığı var mı? Bence var. Kudüs Vatikan gibi ayrı bir devlet olur. Üç dinin seçilmişleri sırayla devlete başkanlık eder. Parlamentoda üç dinin bireyleri eşit olarak temsil edilirler. Kimsenin olmaz demeye hakkı yoktur. Pirene dağlarının zirvesinde on bin nüfuslu Andora devlet olabiliyorsa Kudüs niye olmasın?

Buna benzer daha kaç devlet var. Hiç birinin nüfusu yirmi beş bini aşmıyor. Eğer Kudüs’e Vatikan örneği bir statü sağlanmazsa bu kan dünya var oldukça akmaya devam edecektir. Zaman zaman ara bulucularla, baskılarla durdurulan kan, dinler var oldukça sudan nedenlerle yine akacaktır. Dinler var olacağına göre, kalıcı barışın sağlanması için Kudüs devletinden başka umar kalmamıştır. Dikkat edilirse bu gereksiz kavgada yavaş yavaş Hıristiyan dünyası da yer almaya başlamıştır.

Kıbrıs’ta iki devlete hayır diyenlerin bu akan kanları çok iyi irdelemesi gerekir. İki ayrı dinin aynı ırktan olan insanları birbirlerini bu denli acımasızca katledebiliylarorsa, ırkı Rum ve dini Hıristiyan olan Güney Kıbrıs’taki Rumları, ırkı Türk ve dini Müslüman olan Türkleri bir arada nasıl yaşatacaksınız? Yoksa toprak geçmişte akan kanlarla doymadı mı?

Kıbrıs toprağı zorla kana mı susatılmak isteniyor. Hazır orada taşlar yerine oturmuşken ikide birde Kıbrıs’ı kaşımanın gereği yoktur. Orada bir Kıbrıs Türk Cumhuriyeti kurulmuştur. Tüm dünyanın bu devleti tanıması zorunludur. Aksi halde Kudüs örneğindeki gibi, geçmişte seyrettiğimiz o insanlık dışı film yeniden vizyona girer.

***

Akaryakıta yine zam. Akaryakıt bedenimizdeki kan gibi günlük hayatımıza girmiş. Ona yapılan zam tüm tükettiklerimize yapılan zam demektir. Dar gelirlinin dayanacak gücü kalmamış kimin umurunda? Yöneticiler eğer korkmuyorlarsa halkın arasına girsin. Pahalı ayakkabılarının çamurlanmasına yüksünmeden çöp bidonlarının yoğun olduğu yerlerde gezsin. O çöp bidonlarının içerisine eğilmiş insanların ne aradığına baksın. O bir oyun değil sayın yöneticiler. O insanlar çöp bidonlarını ekmek bulmak için karıştırıyorlar. Nafaka arıyorlar nafaka.

Sakın birileri çıkıp ta, bizde akaryakıt Avrupa’dan daha ucuz demesin. Avrupa’dan ucuz olabilir. Bizdeki emekliler, bizdeki asgari ücretliler, bırakın Avrupa’yı dünyanın en ucuz emekli ve çalışanlarıdır. Geçmişin göçü özendiren politikaları yüzünden büyük kentlerin taşı toprağı altınından pay kapmaya koşan insanlar, bu gün kentlerin varoşlarında aç ve perişan soğuğa ve açlığa teslim olmamak için direniyorlar.

Geri dönememenin acısıyla kıvranan bu insanlar nasıl geriye dönsünler? Doğup büyüdükleri yurtlarını terk ederlerken her şeylerini bu ham hayal uğruna satmışlar. Her şeylerini tüketmişler ve tükenmişler. Köylerine nasıl dönsünler? Elde avuçta yok. Atadan babadan kalma hiçbir şeyleri yok. Ev yok iş yok. Orada da aynı sefalet kendilerini beklemiyor mu?

Bu ülkenin üretime, yeni iş alanlarının açılmasına gereksinimi var. Küçülen devlet, küçülme uğruna tüm yatırımlara kapılarını kapatmış, işsizliğin boyutu doruklara ulaşmış kimin umurunda. IMF iyi bilir, doğru bilir havasında ülke gerçeklerine ne eğileni ne de kavrayanı var. Yazık oluyor bu güzel ülkeye yazık.

Özcan Nevres
Latest posts by Özcan Nevres (see all)
(Bugün 1, toplamda 142 kez ziyaret edildi.)

Özcan Nevres tarafından yayınlandı

15 Ağustos 1935 de Menemen’de doğdum. Esas mesleğim elektrik ve elektronik teknisyenliğidir. Gazeteciliğe 1958 yılında Ege’de yayınlanan Sabah Postası gazetesinde başladım. Hobilerim yazmak, okumak, tarihi eserler ve harabelerle ilgilenmektir.