Sis Göz Açtırmıyor

Dört yıldır bu bölgede yaşıyorum. Ne Silivri’de ne de Büyükçekmece’de bu günkü kadar böyle yoğun bir sis görmedim. Sabah balkondan dışarıya baktığımda bırakınız denizi görmeyi, aramızda yalnızca Gazimustafakemal caddesinin bulunduğu Albatros parkı bile sisin içinde kaybolmuş. Neyse ki çarşıda yapılacak hiçbir işim yok. Evde canım sıkılıyor. Çıkıp dolaşmak istiyorum. Önce bakkala gidip bir gazete alıyorum. Gidiş geliş sırasında boğulacak gibi oluyorum. Sisten mi? yoksa psikolojik mi? anlayamıyorum. Eve kapanmaktan başka umarım yok. Astım hastaları düşüyor usuma. Allah acısın demekten başka bir şey elimden gelmiyor. Öğleden sonra yükseklerde sis iyice dağılıyor. Albatros parkındaki yeni uyanan ağaçların yeşili iyice belirgin olmaya başlamış. Alışveriş için evden çıkıyoruz. Dönüşte Gürpınar sahiline gidiyoruz. Sahil durulacak gibi değil. Sis göz açtırmıyor. Eve dönüyoruz. Akşamla beraber sis yine bastırıyor. Göz gözü görmez oluyor. Kırmızı bir araba dörtlülerini yakıp Taşkızak’ın önünde durmuş. Akşam acelecileri tam gaz gidiyorlar. Kırmızı arabayı hızla sollayanların bazıları karşıdan gelen arabayla neredeyse kafa kafaya vuracaklar. Yüreğim ağzımda olanları izliyorum. Neyse ki kırmızı arabadaki sohbet bitmiş olacak ki arabadan biri indi ve araba tehlike yarattığı yerden ayrıldı. Madem ki orada o kadar çok kalıp sohbet edecekti, yanındaki parka girip o kadar insanın can güvenliğiyle oynamasaydı daha iyi olmaz mıydı? diyorum. Hem de kendi yaşamını riske sokmazdı.

Ağaçlar uyanıyor. Çiftçilerin en çok korktuğu mevsim bu mevsim. Hele hele bu mevsim bağcıların korkulu günleri. Hava sis nedeniyle olabildiğince nemli. Tüm bağcıların dikkatleri haberlerdedir. Isı sıfırın altına düşmezse korku yok ama ya düşerse? Eğer düşerse bağcıların bir yıllık emeği boşa gidecek demektir.

Muğlalı iş adamı Latif Sepil Köyceğiz’de iki yüz dönüm narenciye bahçesi yapmıştı. Tüm hava koşulları için şansa hiç yer bırakmamıştı. Oralarda pek don olayı yaşanmaz ama ya olursa? Bunun için bahçenin içine sis fırınları yerleştirmişlerdi. Cihazlar don tehlikesi olduğunda otomatik olarak çalışıyorlar ve kırağı olayının yaşanmasına olanak tanımıyorlardı. Fazla yağışlar ağaçlara zarar vermesin diye arazi içerisinde drenaj kanalları vardı. Fazla yağış olduğunda pompalar hemen harekete geçip fazla suyu boşaltıyorlardı. Belki de tüm Türkiye’de o bahçe kadar modern bir bahçe yoktu. Muğla merkezde de atmış dönüm bir bahçe yaptırtmıştı. Türkiye’nin bir çok ilkleri o bahçede denenmişti. Tanımadığımız cins elmalar, armutlar ve narlar oldukça kaliteliydiler. Muğla’ya son gidişimde eşimin yeni ölen bir akrabasının mezarına gitmiştik. Mezarı yeni mezarlıktaydı. Mezarlığın yanındaki Latif Sepil’in ünlü meyveliği bakımsızlıktan yok olmaya yüz tutmuştu. Belli ki Latif Sepil de tarımdan para kazanamamıştı ve bahçeyi boşlamıştı.

Çok zor iştir tarım işi. Hele üretilenler değerinde satılamıyorsa yıkım olur. Çiftçinin iki yakası bir araya gelmez. Birkaç yıl üst üste zarar eden çiftçi, varsa önce traktörünü satar. Gelecek için umudunu yitirmemiştir. İleriki yıllarda mutlaka kazanacaktır ve belki de sattığı traktöründen daha iyi bir traktör alacaktır. Şansızlık insanın yakasına yapışmayı görsün. Sonunda elindeki tarla da borçlarına gider. İşte böyle bir illettir çiftçilik. Boşuna dememişler. Çiftçinin karnını yarmışlar. Tam kırk tane seneye çıkmış. Yani şans kırk yılda bir çiftçinin yüzüne gülermiş. Tam yedi yıl oldu tarımdan kopalı. Dolayısıyla her yıl zarardan kurtulalı. Pazarda bir marulun bir milyona satıldığını gördüğümde hep şansıma yanarım. Ben diktiğimde inekler bile yemiyordu demekten kendimi alamam. Hele bir yıl yirmi beş dönüm marul dikmiştim. O yıllarda şimdiki marul cinsleri yoktu. Üreticiye hiç şans tanımazlardı. Hava lodosa döndü mü hepsi birden sibek çıkarırlardı. Sibek çıkaran marulu bırakınız insanları inekler bile yemezlerdi. Zira acı olurlar. Yine de küçük bir bahçenin özlemiyle yanıp tutuşuyorum. Kırk elli metre karelik bir yerim olsun ve orada kendim için hormonsuz, suni gübresiz ve zararlı ilaçların kullanılmadığı domatesler ve biberler yetiştirmeliyim. Vermeyince mabut neylesin Mahmut.

Özcan Nevres

Özcan Nevres
Latest posts by Özcan Nevres (see all)
(Bugün 1, toplamda 184 kez ziyaret edildi.)

Özcan Nevres tarafından yayınlandı

15 Ağustos 1935 de Menemen’de doğdum. Esas mesleğim elektrik ve elektronik teknisyenliğidir. Gazeteciliğe 1958 yılında Ege’de yayınlanan Sabah Postası gazetesinde başladım. Hobilerim yazmak, okumak, tarihi eserler ve harabelerle ilgilenmektir.