Torunum Zonguldak’tan arayıp söylemeseydi haberim dahi olmayacaktı. Torunum müthiş sinirliydi. Dede sen bu Ermeni ile profesörü tanıyor musun diye sordu. Profesör Yusuf Halaçoğlu bir süre önce Türk Tarih Kurumunun başkanı idi. Sözünü ettiğin Ermeni Sevan Nişanyan eşinin kafasından aşağı kendi dışkısını döken biri. Dahası Türkler ve Atatürk hakkında iğrenç sözler sarf ettiği bir kitabın da yazarı dedim. Zaten ben de anlamıştım o Ermeni’nin öyle biri olduğunu. Dedi ve telefonu kapattı. Programı sinirlerimi allak bullak etse de sonuna kadar izledim. Bir insan ne kadar şerefsiz olursa olsun ekmeğini yediği bir ülkeye bu kadar kin kusmaz. Utanmadan sıkılmadan ülkemizin en değerli profesörlerinden biri olan Yusuf Halaçoğlu gibi öz be öz Türk’e sesini olabildiğince yükselterek defalarca sen yalancısın diyor. Belli ki Sayın Halaçoğlu Fatih Altaylı’nın taraf tutmasına rağmen Sevan Nişanyan’ın ipliğini pazara çıkarmakta kararlı. Ermeniler ile ilgili Fransızların ve İngilizlerin bin dokuz yüz on beş yılında yaşananlara ait tutanaklarını gözüne gözüne sokuyor ama Nişanyan bunların hiç birini kabul etmiyor. Kendi zırvalarının Sayın Halaçoğlu tarafından kabul edilmesini istiyor. Fatih Altaylı ise Nişanyan’ın hakaretlerine müdahale edeceğine sırıtmakla yetiniyor. Sanki bu bizim tanıdığımız ve zaman zaman Teketek programını izlediğimiz Fatih Altaylı bu Altaylı değildi. Bizim tanıdığımız Fatih Altaylı olsaydı Halaçoğlu’na sen yalan söylüyorsun dediğinde o sözü Nişanyan’ın ağzına tıkardı ama yapmadı.
Seval Nişanyan bildiğim kadarıyla Kuşadası Şirince’de otel işletmeciliği yapıyordu. Sit ilan edilmiş bazı Rum evlerini izinsiz onarıp otel olarak işlettiği için de on ay hapis cezası almıştı. Türk’leri ve Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ü aklınca aşağılayan kitabı yayınladığında yöre halkının tepkisi karşısında korkaklığının gereği oteli terk ederek kaçmıştı. Bu adama sormak gerekir. Sen neyi amaçlıyorsun? Türkiye’yi değil de Ermenistan’ı vatan kabul ediyorsan ne işin var Türkiye’de? Def olup gitse ya kendisini ait olduğunu zannettiği Ermenistan’a. Kendisini tutan mı var? Ne malum? Belki de Ermenistan onu kabul etmiyordur.
İstanbul’da Sümer Kooperatif evlerinde elektrik ustabaşısı olduğum zamanda kooperatifin hafriyat işlerini yapan Dikran adında bir Ermeni vardı. Bir gün bana bak oğlum. Benim iki kızım ve iki de kamyonum var. Sen çok dürüst ve çalışkan bir insansın. Bunun farkındayım. Eğer kabul edersen sana iki kızımdan birini, hangisini beğenirsen veririm. Zaten iki kızıma da ev almıştım. Kamyonun birini de sana veririm. Baba oğul olarak beraberce çalışırız demişti. Siz Ermeni’siniz. Ben ise Türk’üm. Ayrı dinlerdeniz. Neden kızınızı kendi ırkınızdan ve dininizden olan birine vermiyorsunuz da bana vermek istiyorsunuz dediğimde, bizimkiler yine kudurmaya başladılar. Kızlarımın başına bir felaket gelmesini istemiyorum. Zaten oğlum yok. Kızlarımın Türkleşmesini ve soyumun sona ermesini istiyorum demişti. Belli ki bin dokuz yüz on beş yılında yaşananları kızlarına yaşatmak istemiyordu. Buna rağmen bu teklifini kabul etmemiştim. Kim bilir? Belki de korktuğunda haklıydı.
Seval Nişanyan ise ne kendini ne de ırktaşlarını düşünmüyor. Zira dünyanın en fakir ülkelerinden biri olan, ancak yabancı ülkelerde yaşayanların mali destekleriyle ayakta durmaya çalışan Ermenistan’ın seksen bin vatandaşı Türkiye’de kaçak işçi olarak çalışıyor. Ermenistan’ın soy kırımı zırvalarıyla Türkiye’yi dünya ülkelerinin karşısında soy kırımcı olarak tescil ettirme çabaları karşılığında Türkiye bu kaçak çalışmakta olan seksen bin Ermeni’yi kapı dışarı ederse ne olur? Ermenistan’daki işsizler ordusuna seksen bin işçi daha katılır. Böylece Ermenistan ekonomisi en ağır darbeyi alır.
Türkiye’nin Ermenistan’a karşı artık hak ettikleri şekilde sert bir tavır alması gerekir. En kısa zamanda dünyanın tepkisi ne olursa olsun bu kaçak işçileri kapı dışarı etmesi gerekir. Yıllardır. Ermeni ASALA örgütünün katlettiği diplomatlarımızın katledildikleri ülkelerde katledilen diplomatların heykellerini ibreti alem için dikmelidir. Ermeniler utanmadan bir çok ülkede soy kırım anıtları diktirirken daha ne kadar bekleyeceğiz. Misillemeyi ne zaman yapacağız.
Türk’ler bir milyon Ermeni’yi katletti diyorlar. Bunu söyleyenlerden biri de Türk. Bunu söylediği için de NOBEL ödülüne layık görüldü. Oysa olayların yaşandığı bölgede bulunan toplu mezarların tümünde Türk’lere ait iskeletler var. Soykırımı iddialarına mesnet olacak tek bir toplu mezar yok. Zira Ruslarla iş birliği yapan Ermeni komitacılar gerçek anlamda Türk’lere soy kırımı uygulamışlardı. Osmanlının çok zayıf düştüğü bir dönemde Osmanlıları arkadan kalleşçe hançerleyerek on binlerce insanımızı katletmişlerdi. Ermeniler yavuz hırsız ev sahibini bastırır atasözüne uygun bir oyun oynuyorlar ve çamur atmayı sürdürüyorlar. Bunu önlemenin tek yolu hak ettikleri şamarı suratlarına indirmektir.
Özcan Nevres
- Tükeniş - Haziran 24, 2016
- İnönü Krom Satmış - Haziran 24, 2016
- Konu Taksim Meydanı Olunca - Haziran 24, 2016