TÜKENEN UMUTLAR
Yürüyordu. Nereye gittiğini bilmeden yürüyordu. Onun için her şey bitmişti. Dün gece Özgür ile olan altı yıllık ilişkilerini sona erdirmeye karar vermişlerdi.
Ne olur anla beni demişti. Altı yıldan beri aralıksız sürdürdük ilişkimizi. Ben adım gibi özgür bir erkek olarak yaşamak istiyorum. Kıskançlıklarından, gölgem gibi her an peşimde olmandan usandım.
Tamam demişti ona. Artık özgürsün. Ölümüme bile neden olacağını bilsem de bir daha yoluna çıkmayacağım. Unutacağım seni, hem de seni hiç görmemecesine. Demesine demişti ama, koskoca altı yıllık beraberliklerini bir çırpıda silip yok saymak olası mıydı? Ya bu yüreğinde yer eden boşluk neydi böyle. Geri dönüp doğruca Özgür’ün yanına gitse neler olurdu acaba.
Ne iyi ettin de geldin mi derdi? Yoksa,
Hani bir daha birbirimizi görmeyecektik? Daha dün gece böyle bir karar almamış mıydık. O halde niye geldin? Kırıcı olmayalım. Bu ayrılık kararımıza birbirimizi kırmadan uyalım derse, ne yaparım? Geri dönmeyi kafasından söküp atmaktan başka umarı yoktu. Yoluna devam etti.
Ayakları onu sahile sürüklemişti. Sabahın bu erken saatinde kumsal boştu. Kumsalın bittiği kayalıklara doğru yürüdü. Kayaların üstüne tırmandı. Zirveye yakın bir yerde bir büyük taşın üstüne oturdu. Kayalıktan aşağı baktı. Aradığı ölüm on beş yirmi metre kadar aşağıdaydı Arkasında yıkılan dünyası, önünde bilinmezlerin en gizemlisi ve korkuncu olan ölüm vardı.
Yeşil bir kertenkele kayanın yarığından çıkıp hızla kayanın tepesine tırmandı. Uzaktan görmeye alışık olduğu insanlardan birinin hemen yanı başında olmasından şaşırmış bir hali vardı. Hemen çıktığı yarığın içine döndü. Az sonra yarıktan çıktı. Tüm dikkati Nermin’in üstündeydi. Nermin’in de bakışları kertenkeleye kenetlenmişti. Nermin’in bakışlarında sevgi, kertenkeleninkinde ise korku vardı. Nermin, sanki anlayacakmış gibi kertenkeleye anlatmaya başladı.
Sen ki minicik bir kertenkelesin, her şeye rağmen yaşama dört elle sarılmışsın. Bu ıssız yerde nasıl da korkuyorsun benden? Oysa seni yakalamak istesem bile yakalayamam. Zira sen çok kıvraksın. Kıpırdadığım anda çıktığın yarıkta kaybolacaksın. O halde benden niye korkuyorsun? Bu kez de kendi kendine söylenmeye başladı.
Sen ki yıllar süren bir aşkta yenik düşmüşsün. Canından çok sevdiğin Özgür’ünü yitirmişsin. Üzülmüşsün, kahrolmuşsun. Yaşam anlamını kaybetmiş. Yaşadığına üzülür olmuşsun. En çılgınca düşüncelerle geldin buraya. Bu kayalardan aşağıya ölümüne atlamaya kararlısın. Öldükten sonra ne olacak? Canından çok sevdiğin Özgür’üne kavuşacak mısın? Bak şu minik kertenkeleye. Belki de eşi bile yok. Bu ıssız kayalıklarda dolu dolu yaşamakta. Belki de ne eşi var, ne de sevgilisi. Ama o senden çok farklı. O yaşamayı seviyor ve yaşama sımsıkı bağlı. Ölüm çözüm değil. Gel sen vazgeç be Nermin bu ölüm sevdasından. Özgü r’ün ölümüne üzüleceğini mi sanıyorsun. Kim bilir? Belki de o bir başkasıyla birlikte olmaya başlamıştır. Belki o yüzden aramızdaki ilişkiyi bitirmeye bu denli kararlıydı. Ölümüne atlamakla geri dönmenin arasında bocalıyordu. Özgür’süz bir yaşamın ne anlamı olurdu ki? Ya pişman olur da geri dönerse? Yine eskisi gibi olabilirler miydi? Ölümü düşledi yine. İçinde bulunduğu salacağı taşıyanlar arasında Özgür’ü aradı ama göremedi.Eğer Özgür salacağının bir ucundan tutmayacaksa ve yitirdiği sevgilisinin ölümüne ardından göz yaşı dökmeyecekse ölmesi neye yarardı? Uzunca bir süre düşlediği kendi ölümüne ağladı. Gözlerinde dayanılmaz bir yanma oluştu. Çantasından çıkardığı mendille göz yaşlarını sildi. Ayağa kalktı. Aşağıdaki boşluğa anlamsız gözlerle baktı, baktı. Çok korkunç göründü gözüne. Kayalarda parçalanmış bedeninin hiç te hoş bir görüntüsü olmayacaktı. Geri dönmeye karar verdi.
Nermin günlerdir evine kapanmış yitirdiği aşkı uğruna durmadan göz yaşı döküyordu. Ne yiyip içiyordu, ne de doğru dürüst bir uykusu vardı. Annesi her gün defalarca yanına gelip,
Ne oldu kızım sana böyle? Nedir seni böylesine hayata küstüren. Hadi kızım söyle bana derdini. Derdini söyle ki dermanını bulayım.
Yok anneciğim yok. Benim derdim öylesine büyük ki dermanı olamaz. Ne olur anneciğim bırak beni. Bırak ta acılarımla baş başa kalayım.
Söyle kızım bana, ne olur söyle. Söyle ki umarını arayayım. Umarı yoksa acına ortak olayım. Ana kız birbirlerine sarılıp göz yaşlarına boğuluyorlardı.
***
Aylar geçmişti aradan. Nermin kapandığı odasından çıkmamanın bedelini ağır bir şekilde Ödemeye başlamıştı. Oldukça zayıflamış, tanınmayacak hale gelmişti. Evine kapandığı ilk günlerde, ziyaretine gelen arkadaşlarına kırıcı davranması yüzünden, eski arkadaşları bile arayıp sormaz olmuşlardı. Annesi kızının gözleri önünde böylesine eriyip tükenmesine kahroluyordu. Kızından gizli gitmediği hoca ve falcı kalmamıştı. Kızı için aradığı umarı hiç birinde bulamamıştı.
Babası gün görmüş, sözü sohbeti dinlenir bir dostuna kızının durumunu anlattı ve,
İnan onu kaybetmekten korkuyoruz dedi. Dostu,
Kızın birine sevdalanmış olmasın diye sordu.
Evet eşim öyle olduğunu söyledi. Baba olarak değil, bir arkadaş olarak konuştum kızımla. Yok öyle bir şey diyor ama yinede göz yaşlarını tutamıyor. Öyle göz yaşı döküyor ki inan içim parçalandı. Çok ısrar ettim. Kızım bir sevdiğin varsa söyle. Araya adam koyaronu seninle barıştırırız dedim. Ne söylesem fayda etmiyor. Bitti her şey, onunla bir daha asla olmaz diyor da başka bir şey demiyor.
Bak dostum, kızın belli ki kara sevda olmuş. Tam da yaz başlangıcı. Al kızını götür bir sahil kentine. Önceleri onunla bir arkadaş gibi barlara, diskolara ve eğlence yerlerine git. Daha sonra onu serbest bırak. Yeni arkadaşlar edinme fırsatı bulsun. Zaman her şeyi unutturur. Hele o kendisine yeni arkadaşlar edinsin. Her şeyin düzeldiğini ve kızının yeniden hayata sımsıkı bağlandığını göreceksin.
Çok haklısın. Bizim postanede çalışan Datçalı bir arkadaşım vardı. Emekli olduktan sonra memleketi olan Datça’ya yerleşti. Ona telefon edip bana bir ev bulmasını söylersem yardımcı olur sanırım. 118 i çevirdi. Görevliye Datça Seyfi Ambarlı telefonu dedi. Az sonra görevlinin verdiği numarayı önündeki deftere kaydetti. Bu kez kaydettiği numarayı çevirdi. Telefona eşi çıktı. Eşine,
Seyfi beyin arkadaşıyım. Datça’da yaz kış oturabileceğimiz kiralık bir ev arıyoruz. Onun bildiği vardır. Size telefon numaramı vereyim. Beni ararsa memnun olur.
Seyfi sizden hep bahsederdi. Tabi ki arar. Geldiğinde söylerim efendim.
Çok selamımı iletin kendisine.
Tabi efendim. Her ne kadar tanımıyorsam da sizde hanım efendiye selamımı iletin.
Baş üstüne efendim diyerek telefonu kapattı.
Datça nereden aklına geldi hemen? Ben de çok beğenirim orayı. Harika koyları vardır oranın. Ah!! Olanaklar elverse de ömrümün sonuna kadar orada yaşasam.
Hele biz oraya bir yerleşelim. Bakarsın kısmet olur siz de oraya yerleşirsiniz. Bu durumda zaten iş yerimi oraya nakletmem gerekecek. İnşallah orada da iyi iş yapma olanağımız olur.
Olmaz mı hiç? Orada turizm sezonu neredeyse tam yıl sürüyor. Bu nedenle orada iş olur. İyi lafladık diyerek kalktı.
Datça’ya yerleştiğinde sakın beni unutma. Bakarsın dostluğumuzu orada da sürdürürüz.
Unutur muyum hiç? Sen benim en az yirmi yıllık dostumsun. Bir kahvenin bile kırk yıl hatırı vardır.
Doğru söylüyorsun. Hadi kal sağlıkla Arkadaşı gittikten az sonra telefon çaldı. Telefondaki eski arkadaşı Seyfi’ydi. Hal hatır sorulduktan sonra Seyfi,
Benim hanım ev aradığınızı söyleyince aklıma hemen yakınımızdaki kiralık ev geldi. Yeni bir bina. Bahçeli ve üç oda bir salon. Oldukça geniş bir ev. Sahibiyle görüştüm. Kirası da uygun. 100 milyon istiyor. Sezonluk olursa iki yüz elliden aşağı vermiyor.
Biz de zaten sürekli oturmak için kiralamak istiyoruz. Kirası bizim için de makul. Ben hemen sana kaparo için para göndereyim.
Ne kaparosu? Olur mu öyle şey. Sorarım. İstiyorsa veririm. Geldiğinde verirsin.
Çok sağ ol. Sana çok minnettarım.
Biz eski arkadaşız. Arkadaşın arkadaşa her zaman işi düşer. Geldiğinizde de yardımcı olurum.
Tekrar teşekkür ederim. Hadi kal sağlıcakla.
Sizde arkadaşım.
***
Akşam eve gittiğinde eşine dostunun anlattıklarını aktardıktan sonra,
Hemen hazırlığa başlayalım. Benim PTT de çalışan bir arkadaşım vardı. Emekli olduğunda memleketi Datça’ya yerleşmişti. Ona telefon ettim. Şansımız yaver gitti. Yakınlarında güzel, bahçeli bir ev varmış. O evi bize kiraladı. Göç hazırlığına hemen başlayalım.
Bu kadar eşyayı nasıl taşıyacağız. Bir kısmını burada mı bıraksak.
Hanım, hanım eşyayı kamyon taşıyacak. Burayı kiraya vereceğiz. Bu evden alacağımız kira, yeni evimizin kirasını nasıl olsa karşılar. Dükkanı da güvendiğim birine kiraya vereceğim. Alacaklarımı tahsil etmesi için. Böylece gözümüz arkada kalmadan Datça’ya yerleşmiş oluruz. Gidip kızımla da bir konuşayım bakayım diyerek kızının odasına doğru yürüdü. Kapıyı çaldı. Biraz bekledikten sonra kapıyı açıp içeri girdi. Kızını yataktan kalkmış görünce çok şaşırdı.
Aman benim kızıma. Neler görüyorum? Yataktan çıkmış, saçlarını taramış, çok ta cici bir kız olmuş. Nermin’in solgun yüzünü bir gülümseme kapladı.
Anneme anlattıklarını işittim. Bu nefret ettiğim kentten göç etmeye karar vermiş olman beni çok sevindirdi diyerek kalkıp babasının boynuna sarıldı. İkisinin de göz yaşları yanaklarında süzülüyordu.
Ertesi gün göç hazırlıkları başladı. Kırılgan eşyalar kağıtlara sarılıp kutulara yerleştirildi. Sabah kamyon gelip kapıya yanaştı. Kamyoncunun adamları eşyaları kamyona yüklediler. Kamyon hareket edince arabalarına bindiler. Kamyondan önce ulaşmak için hızla yol aldılar. Datça’ya vardıklarında cep telefonu ile Seyfi beyi arayıp bulundukları yeri söylediler. Seyfi,
Bulunduğunuz caddeyi takip edin. Ben sizi karşılayacağım. Yol boyunca süren yeşillikleri kentin içinde görünce çok etkilendiler. Az sonra Seyfi beye ulaştılar. Kapıyı açıp aşağıya inen Kamil, arkadaşının boynuna sarılarak,
Vay be Seyfi’ciğim, kaç yıl oldu görüşmeyeli. Şükür kavuşturana dedi. Seyfi,
Ya Kamilciğim, gerçekten kaç yıl oldu görüşmeyeli. Derler ya dağ dağa kavuşmaz ama insan insana kavuşur. Bizimki de yıllar sonra aynen öyle oldu. Hadi size evinizi göstereyim dedi.
Hadi arabaya binelim.
Gerekmez, sen arabaya bin evin önüne çekmiş olalım. Kendileri için kiralanan ev elli metre kadar ilerideydi. Evin önünde motoru stop ettikten sonra indiler. Ev bahçe içinde tek katlı beyaz badanalı çok şirin bir görünümdeydi. Seyfi beyin verdiği anahtarla kapıyı açıp içeri girdiler. Geniş bir salon, pek küçük sayılmayacak üç oda ve geniş bir mutfak vardı. Belli ki ev yeniydi. Anne Şermin hanım,
İyi ki temizlik için gerekenleri arabaya koymuşum. Onları bagajdan alıp hiç olmazsa yerleri süpüreyim diyerek eşinden arabanın bagajını açmasını istedi. Beraberce arabanın yanına gidip temizlik için konulanları alıp eve döndüler. Şermin hanım önce yerleri süpürdü. Ardından viladiye ile yerleri sildi. Arada kızı annesine yardım etmek istediyse de Şermin hanım,
Hadi bakayım al babanı çıkın bahçeye. Bari bana ayak bağı olmayın. Zaten üstün körü sileceğim. Nasıl olsa eşya taşıyanlar yeniden kirletecekler. Şermin hanım silmeye devam ederken kamyon gelip kapının önünde durdu. İşçiler eşyaları hemen taşımaya başladılar. Taşıma şirketinin marangozu büyük bir ustalık ve çabuklukla sökülmüş olan mobilyaları monte ederek uygun yerlere yerleştirdi. Taşıma işi çok kısa sürdü. Kamyon sürücüsü nakliye bedelini aldıktan sonra gittiler. Seyfi bey geldi.
Hayırlı olsun. Yardıma gelecektim ama baktım nakliye şirketinin adamları taşıyor. Ayak bağı olmak istemedim. Haydin bakalım bize gidelim. Benim hanım akşam yemeği için bir şeyler hazırladı. Zaten acele etmenize gerek yok. Evim geniş. Bu gece bizde kalırsınız. Yarın gerekeni yaparsınız. Benim hanım da yardım eder size. Şermin hanım,
Niye zahmet ettiniz. Yaz günü ne olacak. Biraz domates biraz peynir, yanında da çay oldu mu tamam.
Olur mu hiç? Biz varken burada akşam yemeği öyle kuru yavan geçiştirilir mi?
Ama çok zahmet olacak size.
Hadi canım yemekler hazırlanmış, zahmetin adı bile olmaz. Hep beraber Seyfi beyin evine gittiler. Yemek hazırlığı yukarıda terasta yapılmıştı. Masaya oturdular. Nermin alaca karanlıkta kuş bakışıyla gördüklerine hayran kalmıştı. Annesine,
Ne kadar güzel bir yer burası. Nerden geldi babamın aklına buraya gelmek? Şu görüntüye bak hele. Sanki bir kartpostala bakıyorsun. Fethi bey Nermin’i dikkatle dinliyordu.
Adın ne senin kızım?
Nermin efendim.
Bak kızım, burası gerçekten olabildiğince güzelliklerle dolu bir yer. Hele bir yerleşin. Daha nice güzellikler göreceksin. Mesudiye, Knidas, Kargı ve daha niceleri. Burada arkadaşlarımızın bahçeleri var. Gidip dalından limon koparacağız. Kendi elimizle sebze toplayacağız. Ya incirler? Öylesine lezzetlidir incirlerimiz anlatamam. İncir zamanı gelsin. Kurutulan incirlerin içine kavrulmuş badem koyduktan sonra incirleri fırına koyarlar. Piştikten sonra çıkarırlar. İnan doyamazsın o incirleri yemeye. Ha bak kızımla da tanıştırmayı unuttum. Kızım Gülben. Kızı elindekilerini bıraktıktan sonra yanına gelip elini uzattı.
Hoş geldiniz dedi. A,yağa kalkıp elini uzattı. Sarılıp öpüştüler. Tekrar yerine oturdu.
Yemek oldukça neşeli geçti. İki aile kırk yıllık dostmuş gibi kaynaşıverdiler. Nermin yemekten sonra kahve yapmak için alt kata inen Gülben’e yardım etmek üzere peşinden gitti. Gülben,
Niye zahmet ettin canım. Sen yoldan geldin. Yorgunsundur. Ben kahveleri yapmaz mıydım?
Rahatsızlığım nedeniyle aylardır hiçbir şey yiyemiyordum. Burası öyle etkiledi ki beni anlatamam. İştahım açıldı. Patlayasıya yedim. Biraz hareket edeyim ki erisin.
Kahvelerimizi içtikten sonra sahile ineriz. Yoruluncaya kadar gezeriz.
Buranın havası yediklerini hemen sindirtir. Oksijeni o kadar bol ki kolay kolay yorulmazsında. Kahveler içildikten sonra ortalığı beraberce topladılar. Gülben,
Babacığım izin verirseniz arkadaşımla sahile gideceğiz. Kamil bey kızına baktı. Kızında inanılmaz bir değişiklik olmuştu. Yemeğini doyasıya yemiş, yol yorgunluğuna rağmen gezmek için oldukça istekliydi. Seyfi bey,
Kamil amcan izin verirse tabi ki gidebilirsiniz dedi. Kamil bey kızının bu değişikliğinden çok memnundu.
İzine ne gerek var kızım, yanında Gülben kızımız olduktan sonra. Hemen evden çıkıp sahile doğru yürüdüler. Bir gurup delikanlıyla karşılaştılar. Gülben’in tanıdığı gençlerdi bunlar. Nermin’le tanıştırdı onları. İçlerinden biri oldukça şımarık biriydi. Nemin ile tokalaşırken,
Sizinle tanıştığıma çok memnun oldum Safinaz hanım dedi.Gecenin karanlığı olmasaydı nermin’in yüzünün kıpkırmızı kesildiğini hepsi görecekti. Nermin,
Ben de çok memnun oldum dedi ve ekledi. Avanak Avni. Bu söze delikanlı çok bozuldu ama renk vermemeye çalıştı. Gidip sahildeki çay bahçesinde denize çok yakın bir yerdeki masaya oturdular ve kola söylediler. Nermin’e Safinaz diyen delikanlı yaptığından çok utanmıştı. Ama ona Nermin’in dediği de çok ağırdı. Aralarındaki soğukluk gece boyunca devam etti. Gece yarısı dağıldılar.
Nermin kararını vermişti. Ne yapıp edecek eski formuna yine kavuşacaktı. Sabah erken kalktı. Evleri marketlere çok yakındı. Önce simit satan birinden kişi başına ikişer simit aldı. Marketten Tariş pekmezi, peynir aldıktan sonra marketçiye
İyi balınız var mı diye sordu. Marketçi,
Olmamı len dedi. Bizim buranın en meşhur balı kekik balıdır. Hele onu bi tat, inan olsun başka balı bi daha ağzına sokman.
Peki ondan da ver.
Ne kadar olsun?
Kavanozda değil mi o bal?
Kavanozda olma mı kızım? Onları ben kendim kavanozlara doldurup durun. Bu bal çok kıt çıkıp duru. En iyisi şu beş kiloluk kutulardın birini veren. Memnun kalmazsan geri getirmeyi ihmal etme.
Madem ki onu öneriyorsun alayım dedi. Hesabı ödedikten sonra eve gitti. Annesini uyandırmayarak kahvaltıyı hazırlayıp onlara sürpriz yapacaktı. Çayı ve şekeri bulamadı. Tekrar bakkala gidip çay ve şeker aldı. Çeşme suyunun tadına bir bakayım dedi. O da nesi? Hayatında böylesine kötü tadı olan bir su tatmamıştı. Yine bakkala gidip beş litrelik petlerden bir tane aldı. Çaydanlığa su doldurduktan sonra demliğe çay koydu. Su kaynayınca demliğe kaynayan sudan koyup ateşi kıstı. Çay demini alırken kokusu burcu burcu evin her yanını sardı. Kokuyu merak eden annesi yatak odasından çıkıp baktı. Kızının kahvaltı için masayı hazırlamasını sevinç ve hayranlıkla izledi. Ne zamandan beri böyle bir görüntüye hasretti.
Kızım ne yapıyorsun orada?
Kahvaltı hazırlıyorum anne.
Çok mu acıktın kızım? Neden bana seslenmedin? Kalkıp hazırlamaz mıydım?
Size sürpriz olmasını istedim. Çay ve şekeri bulamadığımdan gidip bakkaldan aldım.
Ah benim güzel kızım. Ne kadar da zahmete girmişsin.
Anneciğim neden zahmet olsun ki? Artık o eski Nermin yok. Dün gece arkadaşlık ettiğimiz delikanlılardan biri ne dedi bana biliyor musun?
Nereden bileyim kızım sizinle beraber değildim ki?
Uğursuz herif zayıflığıma kinaye olarak bana Safinaz dedi.
Kimmiş o Safinaz?
Kim olacak? Hani o Temel reisin kürdan gibi ipince sevgilisi Safinaz var ya, işte ona benzetmiş beni. Ben de ona Avanak Avni dedim çok bozuldu. Koca gece onunla hiç konuşmadım. Çok değil, bir ay sonra görsün beni. Onu etrafımda pervane yapmazsam yuh olsun bana.
Nasıl başaracaksın bunu?
Oho… çok kolay. Bal aldım, pekmez aldım. Bol susamlı simitlerden aldım. Bundan böyle boğazıma öyle bakacağım, en kısa zamanda eski formuma yine kavuşacağım.
Sen neler söylüyorsun bana kızım. Vallahi inanamıyorum. Aferin benim kızıma Kapda bu kez de babası göründü.
Yahu neler konuşuyorsunuz böyle vıdı vıdı? Uyutmadınız beni yahu.
Hele sen geç bakalım masanın başına. Bak kızımız kendi eliyle bize çay demlemiş. Simitler, pekmez, peynir ve bal almış.
Dur hanım acelen ne. Daha yüzümü bile yıkamadım.
Hadi ne duruyorsun? Gidip yıkasana. Kamil bey banyoya yöneldi. Az sonra geri dönüp masaya oturdu. Çayın ve simitlerin kokusu karnının guruldamasına neden oldu.
Hadi yahu ne duruyorsunuz. Neredeyse açlıktan bayılacağım. Koyun bakalım çayları. Simitlerde, pekmezde hele hele kekik balı olağan üstü lezzetteydi. İkişer simit yedikleri halde doymamışlardı. Nermin de doymamıştı. Koşar adımlarla bakkala gidip iki ekmek aldı. Ekmekler sıcacıktı. Belli ki fırından yeni gelmişti. Ekmekleri masanın üzerine koyup oturdu. Annesi çayları tazeledi. Babası,
Hanım, hanım biz her gün böyle yersek yakında küp gibi oluruz dedi. Eşi,
Doğru söylüyorsun ama bu böyle devam etmez ki. Dünün yorgunluğu, alışık olmadığımız bu olağan üstü temizlikteki hava yedirdi bize böyle. Yakında alışır uyum sağlarız. Aman maşallah dede kızımıza nazar değmesin.
Dedim hanımcım dedim. İçimden söyledim.
***
Datça’nın havası Nermin’e çok yaramıştı. Hızla kilo alıyordu. O avanak Hamdi ile karşılaşmamak için elinden geleni yapıyordu. Aslında o delikanlıyı çok beğenmişti. Gerçekten çok yakışıklıydı. Hele eski formuna bir ulaşsın ona yapacağını biliyordu. Cin çarpmıştan beter edecekti onu. Özgür kafasından tamamen silinmişti. Varsa yoksa Avanak Avni’si. Sahi neydi onun adı. Çok düşündü ama bulamadı.
Olsun dedi. Adı Avanak Avni bile olsa ne fark ederdi. Onun o yakışıklılığı her şeye değer.
Her akşam ki gibi yine Gülben ile birlikte deniz kenarındaki çay bahçesine gittiler. Konuşurlarken aklına Avanak Avni’yi sormak geldi.
Ne yapıyor o Avanak Avni diyerek bozum ettiğim delikanlı?
Ne yapacak. Tatili bittiğinden gitti. Ama arada bir buralara uğramadan edemez. Aslında çok iyi bir çocuk o. Laf aramızda çok ta yakışıklı. Nedense senin yıldızın almadı onu.
Yıldızım nasıl alsın onu. Daha tanıştığımız gün ilk sözü, Tanıştığımıza memnun oldum Safinaz hanım oldu. Ayol bu kadar da patavatsızlık olur mu? Ben de ona, Teşekkür ederim Avanak Avni iyiyim dedim.
O geldiğindeki çok zayıf halin nedeniyle aklınca takılmak istemiş sana. O tür şakalaşmayı çok sever ama art düşüncesi yoktur. Nedense bir daha karşılaşmadın onunla. Gerçi o seni şimdiki halinle görse
Ne haber fıstık diyeceğinden eminim. Hele bir gelsin, bak nasıl onu senin etrafında pervane edeceğim.
Hadi canım sen de. Niye benim etrafımda pervane olsun ki?
Gerçekten şu halinle fıstık gibisin de ondan. Senin bu halinle hangi erkek aşık olmaz ki sana. Sakın olur olmaz birine kaptırma kendini. Sahil kentlerinde yaz bekarları çok olur. Kendilerini bekar tanıtıp ne canlar yaktılar şimdiye kadar.
Geçmişte vefasızın birine aşık olmuştum. Onun uğruna neredeyse intihar ediyordum. Onun yüzünden yemeden içmeden kesildim o bildiğin hallere düştüm. Hani derler ya, sütten ağzı yanan yoğurdu üfleyerek yer. Bir daha aşık olmak mı asla? Ancak bir mantık evliliği yapabilirim.
Bak işte o mantık evliliği denilen mantıksızlığa ben karşıyım. Sevmediğin, tanımadığın, huyunu suyunu bilmediğin bir adama teslim olacaksın. Mal gibi seni kullansın diye. Ömrüm boyunca bekar kalacağımı bilsem öyle bir evliliğe evet demem.
Ah!!, ah!! Nasıl anlatayım sana be Gülben. Sana söyledim ya. Bir zamanlar birine delicesine aşık olduğumu. Altı yıl, evet yanlış anlamadın. Tamı tamına aşık olduğum delikanlıyla beraber olduk. Deliler gibi sevdik birbirimizi. Ne olduysa benim ters bir zamanımda oldu. Çok kötü kırdım onu. Sonra da çok pişman oldum. Çok ağır hakaret etmiştim ona. Çok ta büyük konuşmuştum. Yer yüzünde tek erkek kalsa yinew bakmam sana demiştim. Onuruma yediremedim af dilemeyi. O da bana çok kırılmıştı ki beni hiç aramadı. Moralim çok bozulmuştu. Hayatıma son vermeye karar verdim. Kayalardan aşağı atlamaya bir türlü cesaret edemiyordum. Kayalardan birinin çatlağından bir kertenkele çıkmıştı. Hayat doluydu. Onun o görüntüsü bende yaşama tutkusuna neden oldu. Kayalardan inip evime döndüm. Bu kez de yemeden içmeden kesildim. Yavaş yavaş ölüme doğru gidiyordum. Taki buraya gelinceye kadar. Demek ki onunla aynı havayı solumak, onunla aynı kentte olmak boğuyormuş beni. Şimdilerde öylesine rahatım ki. Gerçi gönül boş durmak istemiyor. Yeni bir aşka zorluyor beni ama, bende o cesaret kalmamış.
Hadi kızım hadi, sende bu güzellik varken hangi erkeği istesen başarırsın ve kendine aşık edersin. Varsa kafanda öyle biri, önce kendine bağla. Aşk denilen şey kendiliğinden gelir.
Yok Gülben yok. Bende artık aşık olacak yürek kalmadı.
Hadi canım sende. İkimizin de kanı fokur fokur kaynıyor. İstemesek te o aşk denilen şey bizi mutlaka bulur.
Allah korusun. Bir daha aşık olmak mı? Asla
Hadi bakalım dediğin gibi olsun. Bakalım zaman ne gösterecek.
***
Gözüne bir türlü uyku girmiyordu. Acaba benim Avanak Avni’m ne zaman gelir diye düşünceye dalmıştı. Ya gönlünde biri varsa? Ya o da birilerine çılgıncasına aşıksa? Ona umutsuzca bağlanırsa yine yaşamı kararmayacak mıydı? Aşk sen nelere kadirsin. Dün ondan nefret etmiştin. Bu günse ona aşık olmamak için duygularınla kıyasıya kavga ediyorsun ve bu nedenle uykuların kaçıyor. Ne zaman gelir acaba? Ya gelmezse? Bulunduğu yerde bulduğu biriyle evleniverirse. Kafasından silmeye çalıştı Avanak Avni’sini. Halen onun adını bile bilmiyorum. Halen ona hak etmediği şekilde Avanak Avni diyorum. Neylersin böyle bellemişim onun adını. Gelecek kaygısından kurtulmak için geçmişine döndü. Çektiği acıları tekrar yaşar gibi oldu. Yavaş yavaş bedeni gevşemeye başladı. Derin bir uykuya daldı. Sabah kalktığında kahvaltı masasını hazır buldu. Annesi,
Merak ettim kızım, sen böyle geç kalkmazdın da: Hasta mısın yoksa?
Yok be anneciğim. Gece uykum kaçtı. Geç saatlere kadar uyuyamadım. Bu nedenle geç kalktım.
Hayrola kızım neden uykun kaçtı? Yoksa bir derdin mi var?
Yok be anne ne derdim olacak ki?
Masaya oturup kahvaltılarını yaptılar. Öğleye doğru Gülben geldi. Nermin’e,
Hadi deniz kenarına gidelim dedi. Sana bir sürprizim var.
Ne sürprizi?
Gidelim bakalım. Gittiğimiz yerde sürprizimi görürsün. Nermin,
Az bekle dedi. Bu gün çok geç kalktım. Hele kendime bir çeki düzen vereyim gideriz. Odasına girip hafif bir makyaj yapıp saçlarını da taradıktan sonra dışarı çıktı. Gülben,
O… bu ne şıklık böyle. Çay bahçesindeki delikanlıların aklını başından almaya kararlısın galiba.
Yok be Gülben, her zamanki halimiz değil mi?
Hadi canım hadi, hiç te öyle değil. Bu gün bambaşkasın. Evden çıkıp doğruca çay bahçesine gittiler. Avanak Avni’si tek başına bir masada oturuyordu. Gülben Nermin’in kulağına eğilip fısıldadı.
Sakın onunla daha evvel tanıştığını belli etme. İlk defa görüyormuş gibi davran. Nermin
Tamam dedi. Dedi ama sanki yüreği ağzından fırlayıp gidecekti. Kalbi kamyon motoru gibi çalışıyordu. Heyecanını yenmek için derin bir soluk aldı. Soluğunu masaya ulaşıncaya kadar tuttu. Bu yüzden yüzü bir hayli kızarmıştı. Masanın yanına vardıklarında,
O barış bey, kimleri görüyorum burada? İnan bizim için çok büyük bir sürpriz oldu. Seni en sevdiğim, en can arkadaşımla tanıştırayım. Arkadaşım Nermin. Sıkı dur. Gördüğün güzelliğin karşısında çarpılmayasın. Barış tokalaşmak için elini uzattığında göz göze geldiler. Ellerinden bedenlerine sanki yüksek gerilimli bir elektrik akmıştı. Tüm bedenlerinin titrediğini fark ettiler. Barış yarı kekeleyerek,
Oturmaz mısınız dedi? Gülben,
Oturmayacak olsaydık yanına gelir miydik? Barış,
Sizlere ne ikram edeyim dedi. Gülben,
Konuk umduğunu değil, bulduğunu yer. Canın ne istiyorsa onu söyle.
Gördüğünüz gibi ben kola içiyorum. Size de kola söyleyeyim.
Hadi bakalım öyle olsun. Barış garsona ik kola diye seslendi. Az sonra kolaları geldi. Kolalar yudumlanırken Barış düşünüyordu.
Ben bu kızı bir yerde gördüm ama nerede? Bir türlü çıkaramıyordu. Dalıp gitmişti. Gülben,
Hayrola Barış, karada gemilerin mi battı? Ne bu halin böyle, dalıp gittin? Barış,
Yok be Gülben dedi. Ben kim gemi kim? Öylesine dalmışım işte. Belki de benimki yol yorgunluğu. Bildiğiniz gibi yol çok uzun.
Yeni mi geldin yoksa?
Neredeyse sabaha karşı. Yeni kalktım. Kalkar kalkmazda buraya geldim. Gülben,
Hay Allah ben de ne akılsız bir kızım. Annemin bir siparişi vardı. Şimdi aklıma geldi. Bana on dakika izin verin. Hemen döneceğim.Barış,
On dakika için bu denli telaşlanmak niye ki?
Annemi üzmek istemem diyerek kalktı ve koşarcasına uzaklaştı. Barış Nermin ile yalnız kalacağı on dakikayı değerlendirmek için konuşmaya başladı.
Nermin hanım sizinle daha önce tanışmış mıydık?
Hayır, niye sordun?
Sanki sizi gözüm bir yerlerden ısırıyor. Deminden beri beni düşünceye salan da bu.
Beni daha önceden tanıman daha önemli mi ki?
Yok canım niye önemli olsun ki? Çok güzelsiniz. Sizi bu denli geç tanımak benim için büyük bir kayıp.
Niye kayıp olsun ki?
İnanın sizi buraya taşınır taşınmaz tanımak isterdim.
Niye?
Sizi başkasına kaptırmış olmaktan korkuyorum.
Hadi oradan sen de yalancı. İstanbul gibi bir yerde çalışıyorsun. Kim bilir gönül defterinde kimler var. Yoksa sizde önüne gelene ilanı aşk eden o yalancılardan mısınız?
Belki inanmayacaksınız ama, bu güne kadar okuldu, işti derken gönlüm hep boş kaldı. Oysa şimdi çok değişik bir duygu yaşıyor içimde. Kendime yoksa bu aşk mı diye soruyorum?
Bırak şimdi bu ayakları. Bir görüşte aşık olmak olası mı? Sakın benimle gönül eylemeyi düşünme. Aldatılmaktan hiç hoşlanmam. Geçici gönül maceraları benim işim değil. Barış elini uzatıp Nermin’in elini tuttu. Göz göze geldiler. Derin derin bakıştılar. Sanki gözleri birbirlerine kenetlenmişti.
Seni seviyorum Nermin
Elimi bırak Barış, görenler ne der sonra?
Af edersiniz. İkisinin de yüreklerine sıcak, sımsıcak bir şeyler akar gibiydi. Barış,
Hayatımda tatmadığım bir duyguyu tattırdın bana. İnan bana Nermin, aşığım sana. Her gencin hayalini bir kız süsler. Benim de hayalimde yaşattığım aradığım sensin. Ne olur kırma beni. En kısa zamanda ailenden seni istemeye geleceğim.
Ne olur sıkıştırma beni. Hem birbirimizi tanımıyoruz daha.
Dileğim beni çok kısa bir zamanda tanımandır. O sırada Gülben geri döndü.
O ooo ne bu samimiyet böyle. Yoksa benden habersiz bir şeyler mi kotarıyorsunuz dedi? Nermin,
Hadi canım sende, şurada kuzu kuzu oturuyoruz. Belli ki senin kalbin bozuk.
Hadi hadi, bana numara yapmayın. Ben adamı gözünden çakarım. Bana öyle geliyor ki ikinizde de ateş bacayı sarmış. Nermin,
Sen öyle san. Ayol benim senden bu güne kadar saklı, gizlim oldu mu?
Kızma canım. Senin de Barış’ında kefili benim. Şurada ne güzel bir çift oluşturdunuz. Etrafa baksanıza. Herkesin gözü sizin üzerinizde.Barış,
Bırakın şu boş lafları. Akşama ne yapacağız. Diskoya gidip eğlenmeye ne dersiniz? Gülben,
İyi olur deriz. Nermin,
Ben bir şey diyemeyeceğim. Babam belki izin vermez. Ama yinede izin almayı deneyeceğim. Gelemezsem siz ikiniz eğlenirsiniz.
Hop, hop ne demek o. Öyle bir şey yapsak benimki delirir vallahi. Ben zaten benimkiyle beraber gelirim. Bu nedenle ne yap yap, babandan izin al. Barış’ı yalnız bırakmayalım.
Tamam senin dediğin olsun. Hadi artık kalkalım. Nerdeyse öğlen oluyor. Annem merak eder. Gülben,
Kalkalım süt kuzusu. Şu halini gören de seni Anadolu’nun saf kızı zannedecek.
Annem merak eder. Bu güne kadar ondan izinsiz hiçbir yere gitmedim.Barış,
Nermin haklı. Hadi kalkalım. Akşama burada buluşup gideriz.
Akşam çay bahçesinde buluştular. Gülben nişanlısıyla birlikte gelmişti. Çay içip uzunca bir süre sohbet ettikten sonra Gülben,
Hadin bakalım, diskoya gitme zamanı geldi dedi. Barış,
Hangi diskoya gidiyoruz diye sordu. Gülben,
Kafamıza göre birine takılırız dedi. Gülben’in nişanlısı,
Bence havuz başındakine gidelim. Havuzdan akan suyun oluşturduğu o minik şelale olağan üstü büyülüyor beni. Diskolar ve gazinolar kapandıktan sonra müthiş bir sessizlik sarar ortalığı. Yalnızca o minik şelalenin sesi hakim olur doğaya. O sesi dinlemek için o havuzun başında çok sabahlamışımdır. Barış,
O sesin arasında Gülben’in şarkı söylediği oluyor mu? Buna aşk demişler arkadaşım. Adama şelale sesi de dinlettirir kuş sesi de. Ne mutlu. Senin Gülben gibi bir nişanlın var. Gülben’in nişanlısı selim Barış’ın kulağına eğilip, çok hafif bir sesle,
Karşında duranı halen gözlerin görmüyor mu yoksa. İşte sana fırsat. Bu gece dans ederken kotar işi. Senin de Gülben kadar güzel bir sevgilin olsun. Bu kez Barış Selim’in kulağına eğildi.
Bu kız çok ciddi. Beni tersler diye korkuyorum.
Kırma cesaretini. Varsın ip inceldiği yerden kopsun. Gülben,
Ne fısıldaşıyorsunuz öyle. Bizden sakladığınız bir şey mi var?
Sizden gizli neyimiz olur bizim. Aramızda çok özel bir şey var da onu konuşuyoruz. Gülben gözüyle ne olduğunu anladığını işaret etti.
Gittikleri disko çok kalabalıktı. Dans eden çiftler istemeseler de bedenlerini birbirlerine birleştirmek zorunda kalıyorlardı. Barış!la Nermin’in vücutları birbirine kenetlenmiş gibiydi. Ara sıra gözleri birbirlerine kenetleniyor uzun uzun bakışıyorlardı. Barış öylesine heyecanlıydı ki bir türlü aklından geçenleri Nermin’e söyleyemiyordu. Bir anda hareketlenen müzik yüzünden fazla hareketli danslardan hoşlanmayanlar pisti terk etti. Nermin,
Hadi yerimize dönelim dedi. Döndüler. İkisi de çok terlemişlerdi. İkisinde de heyecan doruktaydı. Barış,
Hadi artık çıkalım. Biraz da dışarıda vakit geçiririz . Nermin,
Bende aynı şeyi düşünüyordum dedi. Dışarı çıkıp Selim’in çok sevdiği havuza doğru yürüdüler. Havuzun duvarına tırmanıp oturdular. Barış,
Bak Nermin, sana bir itirafta bulunmak istiyorum. İşim çok yoğun olduğu halde seninle konuşabilmek için izin alıp geldim. Seni başkasına kaptırma korkusu yedi bitirdi beni. Gittiğimden beri aklım burada kaldı. Seni seviyorum. Ne olur reddetme beni. Nermin gecenin karanlığında gözlerini Barış’ın gözlerinin içine dikti. O karanlıkta bile sanki onun duygularını okuyacaktı. Tüm bedeni titriyordu. Nasıl bir yanıt vermesi gerektiğini kestiremiyordu. Eline geçen fırsatı kaçırmamak için evet derse, bir yanlış anlamaya neden olur muydu? Hani derler ya hazır mezarın bayat ölüsü. Birden kararını verdi. Barış’ın elini ellerinin arasına aldı.
Ben de seni çok seviyorum. Gittiğinden beri hiç aklımdan çıkmadın ki. Barış Nermin’in elini sımsıkı tutup kendine doğru çekti. Dudaklarına götürüp uzun uzun öptü. Nermin başını Barış’ın omuzuna dayadı. Gözlerini yumdu. Sanki gerçek hayatta değil de bir rüya aleminde yaşıyordu. Barış’ın dudaklarının dudaklarıyla birleştiğinde kollarını Barış’ın boynuna sımsıkı doladı. Öpüşmeye ara verdiklerinde, Nermin,
Barış, seni ne kadar sevdiğimi anlatamam dedi. Barış,
Ben de seni seviyorum. İnan bana sana aşkımı anlatabilecek kelime bulamıyorum. Şu an öylesine mutluyum ki, sabahın olmamasını diliyorum.
Ben de sevgilim. Sanki sabah her şey değişecek, kendimi bir boşlukta sensiz bulacakmışım geliyor. Geç buldum seni. Tez kaybederim diye öyle korkuyorum ki. Yemin et sevgilim, ne olur yemin et. Hiç ayrılmayacağız değil mi? Bu beraberliğimiz ömür boyu sürsün sevgilim.
Yemin ediyorum sevgilim. Bizi ölüm bile ayıramaz.
Sana yürekten inanıyorum sevgilim. Dudaklar yine birleşti. Öpüşmeye sadece nefes almak için ara veriyorlardı. Nerdeyse gün ışıyacaktı. Nermin,
Hadi sevgilim gidelim artık. Babam da annem de çok merak ederler. Şimdiye kadar dışarıda bu denli geç vakte kadar hiç kalmadım.
Gidelim sevgilim. Annenin ve babanın üzülmesini istemem. Nermin’in evi önüne geldiklerinde son bir kez öpüştüler. İkisi de,
Keşke bu gece sabah olmasaydı dediler.
***
Gece ve gündüz birbirlerinden hiç ayrılmıyorlardı. Mutlu beraberliklerinin hiç bitmemesini diliyorlardı. Sayılı günler çabuk geçiyordu. Ayrılık saati gelmişti. Barış’ın bindiği otobüs hareket ettiğinde son bir kez el salladı. Ayrılık çok zor gelmişti Nermin’e. Gözyaşlarını göstermemek için arkasını döndü. Kalabalıktan hızla uzaklaştı. Evinin tenha sokağına geldiğinde hıçkırıklarını tutamayarak uzun uzun ağladı. Barış’ın bindiği otobüs Marmaris’te mola verdi. İki kaptan otobüs garajındaki büfenin müşteriler için koyduğu masanın yanındaki sandalyelere oturarak büfeciye,
İki ayran, takviyeli olsun dediler. Büfecinin bardaklara koyduğu ayranları kaptanlara yanında çalıştırdığı çocuk götürdü. İkisi de bir dikişte içtiler. İri yarı olan kaptan,
Bu kesmedi beni. İçine votkayı az mı koymuş bu adam dedi. Diğer kaptan,
Abi yeter dedi. Yolumuz çok uzun. Fazlası dokunur.
Hadi canım sende. Acı patlıcanı kırağı çalar mı? Büfeciye,
Bir takviyeli ayran daha diye seslendi. Gelen ayranı da bir dikişte içti. Kalkış saatinde kaptanlardan ufak yapılım olanı direksiyona geçti. Muğla garajında yine mola verildi. Kalkışta direksiyonda iri yapılı sürücü vardı. Yatağan’daki indi bindiden sonra yola devam edildi. Gökbel yokuşlarında otobüs uçar gibiydi. Virajlarda koca otobüs yere yatarcasına dönüyor, yolculara korkulu anlar yaşatıyordu. Yavaş gitmesi için uyaranlara,
Bişi olmaz abicim, kaptanınız yirmi yıldır bu yollarda diyordu. Sanki yolculara inat gaz pedalına daha da yükleniyordu. Keskin bir virajda kaptan direksiyon hakimiyetini kaybedince koca otobüs korkunç bir gürültüyle yirmi metrelik uçuruma yuvarlandı. Ortalık kan gölüne dönmüştü. Yolculardan on altısı hemen can vermişti. Çine ve Aydın’dan gelen ambulanslar yaralıları taşımaya yetişemiyorlardı. Taşıma sırasında dört yolcu daha hayatını kaybetmişti. Radyolar saat başı bu korkunç kazayı veriyordu.
Nermin komşu radyosunda kaza haberini duyunca kendi radyosunu açtı.Haberi sonuna kadar dinleyemedi. Divanın üzerine kapanıp hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. Bu otobüs, Barış’ımın bindiği otobüstü. Barış’ım, Barış’ım benim seni de mi kaybettim. Allah’ım ne olur Barış’ımı bana bağışla. Kızının yüksek sesle ağladığını duyan annesi merakla Nermin’in odasına koştu. Nermin geleni gideni görecek durumda değildi. Baş ucuna çöktü. Merakla,
Ne oldu kızım sana böyle? Neden ağlıyorsun. Nermin annesinin boynuna sarıldı,
Anneciğim, anneciğim ben onsuz ne yaparım. Gitti anneciğim gitti. Gül gibi sözlüm gitti anneciğim.
Ne oldu kızım? Neden kavga ettiniz Barış’la?
Ne kavgası anneciğim, ne kavgası? Barış’ın bindiği otobüs uçuruma yuvarlanmış. Yirmi ölü var. Ölenlerin sayısında artıştan korkuluyormuş. Gitti anneciğim gitti benim gül gibi sözlüm. Ben onsuz ne yaparım anneciğim. Söyle, söyle anneciğim ben onsuz ne yaparım.
Kızım hemen ümitsizliğe kapılma. Belki o yaralı olarak kurtulmuştur. Şu haberleri dikkatle dinleyelim bakalım. Ölenlerden sonra yaralıların da adlarını veriyordur. Sabırsızlıkla saat başı haberlerini beklediler. Ölü ve yaralı listesinde Barış diye bir isim yoktu. Nasıl olmuştu da Barış’ın adı listede yoktu. Bir yerde otobüsten mi inmişti yoksa? Ana kız sevinçle sarıldılar birbirlerine. Yine de içlerini kemiren kuşkudan kurtulamıyorlardı. O sırada telefon çaldı. Nermin hızla telefona ulaşıp açtı. Alo demesine fırsat kalmadan Barış’ın sesini tanıdı.
Barış’ım, Barış’ım yaşıyor muşsun? Yaralı mısın? Yaran ağır mı?
Dur sevgilim, bu kadar telaş etme. Ben o kaza yapan otobüste değildim.
Ya neredeydin?
Muğla’da okul arkadaşıma rastladım. İstanbul’a kendi arabasıyla gidiyordu. Beraber gitmemiz için ısrar etti. Ben de otobüsten valizimi alıp arkadaşımın arabasına bindim. Yolda radyoyu açtık. Kaza haberini alınca meraklanmayasınız diye rastladığımız ilk telefon kulübesinden telefon açtım.
İnanayım mı sevgilim sana? Gerçekten inanayım mı?
Elbette inanacaksın. Sana niye yalan söyleyeyim. Ahizeyi elinden atıp annesine sarıldı.
Anneciğim, anneciğim barış yaşıyor. Allah’ıma şükür ona yine kavuşacağım.
Demedim mi kızım sana Allah’tan ümit kesilmez diye? Yarası hafif mi bari?
Ne yarası anne, Barış o otobüsten inip arkadaşının arabasıyla yola devam ediyormuş. Bu kez annesi sevinçle kucakladı kızını.
Senin saf, temiz bir kalbin var kızım. İşte bak, Allah senin bu tertemiz aşkını korudu. Birbirlerine sımsıkı sarılarak sevinç gözyaşları döktüler.
***
Üç ay sonra Nermin ve Barış binmiş oldukları gelin arabasından kendilerini uğurlayanlara el sallarlarken mutluluktan uçacak gibiydiler.
Özcan Nevres 16 – 07 – 2001
SİLİVRİ
- Tükeniş - Haziran 24, 2016
- İnönü Krom Satmış - Haziran 24, 2016
- Konu Taksim Meydanı Olunca - Haziran 24, 2016