İnsanı insan yapan vefa duygusudur. Hayvanlarda vefa duygusu yoktur. İç güdüsel olarak sadakat vardır ama bunu vefa duygusuyla karıştırmamak gerekir. Örneğin insan yaşadığı sürece çocuklarına kol kanat olur. Çocuklar da bakıma muhtaç olan annesine ve babasına hiç yerinmeden bakar.

Çocuklar da, anne ve babalar da yediklerini birbirleriyle paylaşırlar. Oysa hayvanlar yeme düşmüş bir yavrularıyla yedikleri yiyeceği paylaşmazlar. Yiyecekleri için ölümüne kavga bile edebilirler. Bu durumda söylenecek söz insan olanda vefa duygusu vardır. Eğer bir insanda vefa duygusu yok ise onun insanlığından şüphe edilir.

Balıkesir AKP li milletvekili Tülay Pabuşçu Kurtuluş Savaşımızın iki numaralı kahramanına hakaret ediyor. Türk milleti olarak Kurtuluş Savaşımızın tüm kahramanlarına minnet duyuyoruz. Bu minneti duymayanların ise kanından şüphe edilir. Bu yazımda vefa konusunda kendimden bazı örnekler vereceğim.

Muğla’ya henüz yeni yerleşmiştim. Açtığım iş yeri için reklam el ilanları bastırtacağım. Serde koyu CHP lilik var ya. Bir komşuma, el ilanı bastırtacağım. Burada CHP li bir matbaacı var mı diye sordum. Tereddütsüz Devrim matbaası dedi.

Matbaaya gittim. On beş yaşında bir çocuk karşıladı. Kendisine el ilanı için hazırladığım yazıyı verip iki bin tane bastırmasını istedim. İki gün sonra el ilanlarını almaya gittiğimde büroda biraz söyleştik. Lisede okuduğunu, fakir oldukları için matbaada çalışmak zorunda olduğunu söyledi.

Nerede yatıp kalkıyorsun diye sorduğumda burada yatıyorum yanıtı beni çok şaşırtmış ve üzmüştü. Nasıl olur dedim. Burada yatarsan kurşun oksitten zehirlenirsin dediğimde, ne yapabilirim, başka çarem yok ki dedi. Peki aldığın ücret yeme içmene ve okul masraflarına yetiyor mu diye sorduğumda Karadeniz lokantasında yiyip içiyorum. Patron parasını ödüyor. Başka bir şey aldığım yok dediğinde kafamda bir fikir oluştu. Bu çocuğu buradan kurtaracak ve çok daha iyi koşullarda okumasını sağlayacaktım.

Bir arkadaşımın fotoğraf stüdyosu olarak kullandığı bir ev vardı. Evin bir odası boştu. Onu oraya yerleştirdik. Yeme içme işinde ise beraber yiyip içiyorduk.

Türk Hava Kurumu başkanı bana telefon açtı. Sizin himaye etmekte olduğunuz çocuğa biz de bir katkıda bulunmak istiyoruz. Ona dağıtması için fitre zekat zarflarını versek kefili olur musunuz dediğinde ne gerekiyorsa gönderin imzalayayım dediğimde sizin sözünüz senettir. imzanıza gerek yok dedi.

Rasih T. kurumdan aldığı zarfları dağıttıktan bir kaç gün sonra zarfları toplamaya başladı. Daha ilk gün ağlayarak geldi. İçimden eyvah dedim. Bu sakar çocuk zarfları kaybetmiş olsa gerek diye düşündüm.

Ağlamasının nedenini sorduğumda bir eve gittiğini, yer yatağında yatan kadının kendisine, oğlum çok hastayım, kalkamayacağım. Benim de lise son sınıfta okuyan bir oğlum var. Onu ben çalışarak okutuyorum ama korkarım beni bakmak için okulu bırakmak zoronda kalacak. Seni boş çevirirsem çok üzülür. Masanın üstüne bir komşum zekat olarak bir lira koymuştu. O bir lirayı zarfa koy ve zarfı götür dediğinde ceplerimi yokladım. Cebimde yirmi beş kuruş vardı. Bir liranın yanına bırakarak zarfı boş olarak alıp evden çıktım dedi. Tekrar gidecek olsan evi bulur musun dediğimde bulurum dedi.

Beraberce Nazmi İyibilir’in toptancı dükkanına gittik. Onar kilo yağ, şeker, fasulye, makarna, margarin aldıktan sonra bir kısmını yanımızda getirdiğimiz keleterlere koyduk. Kalanını da bir çuvala doldurduk. Dükkandan çıktığımızda önümüzden odun yüklü beş katır geçiyordu. Oduncuyla pazarlık sonucu elli liraya anlaştık.

Rasih T. ye kadına vermesi için elli lira verdim. Oduncu aldıklarımızı da katırlara yükleyip gittiler. Rasih T geri geldiğinde sen dükkanda otur. Ben bu çocuğun durumunu valiye anlatayım Belki bir çözüm bulurlar dedim.
Valinin kapısını çalıp içeri girdiğimde vali her zamanki gibi uyuyordu.

Sayın valimiz Ahmet K. adında lise üçte okuyan bir çocuk var. Hasta annesini bakmak zorunda kalacağından okulu terk etmek zorunda kalacak. Bu çocuğa yardım yapılamaz mı dediğimde uyanmaya bile gerek görmeden peki, peki dedi.

Bu durumda en önemli silahımı kullanmak zorundaydım. Sayın vali, kusura bakmayın. Önceden söylemeyi unutmuşum. Ben Ulus ve Demokrat İzmir gazetelerinin muğla temsilcisiyim dedim. Valinin birden gözleri açıldı. Oturmaz mısınız diyerek koltuğu gösterdi ve sordu kahvenizi nasıl içersiniz. Odacıya iki orta kahve söyledikten sonra bir düğmeye basarak Milli Eğiitim Müdürünü çağırdı. Müdüre durumu anlattığımda müdür şu vakıf yurdu işi hallolsaydı dediğinde vali susması için işaret etti.

Dükkanıma gittiğimde Rasih, bu yurt işi ne iştir diye sordum. Abi sen bilmiyor musun dediğinde, ben nereden bileceğim, Muğlalı mıyım ki bileyim dedim.

Turgut Reis lisesinin karşısında halkın parasıyla vakıflara bağışlamak için dört milyona mal olan bir bina yaptılar. Lise müdürü o binayı lojman olarak kullanmakta olduğundan Vakıflar İdaresi bir türlü yurdu açamıyor dedi.

Hemen konu ile ilgili bir köşe yazısı yazdım. Yazımda Sayın valimiz bu yurdu açmayı başarırsa bu başarısını en az ikiyüz ailenin şükran duygularıyla süsleyecektir dedim. Lise müdürü binadan çıkarıldı ve çok kısa bir zamanda yurt açıldı. Yurda alınacaklar olanların listesinde birinci sırada Rasih T, ikinci sırada ise Hasta kadının oğlu Ahmet T. vardı. Vakıflar idaresi bu iki çocuğu üniversiteden mezun oluncaya kadar okuttu.

Bin dokuz yüz atmış dokuz yılında camilerde büyük namaz diye komünizmi telin namazları kılınıyordu. Muğla’da kılınacak namaz gününde beni ve üç arkadaşımı nezarete aldılar. Yeni Asır gazetesinin muhabiri geldi ve bana sordu. Komünüstlerin haberini yapmaya mı geldin diye? Meraklıysan çek dedim.

Beni senin için mi çağırdılar dedi ve öfkeyle karakol amirinin yanına gitti. Hani komünistler nerede diye sorduğunda komiser işte oradalar. Elebaşıları da radyocu diyor. (yani ben) Muhabir ben yaşça o radyocunun babasıyım ama meslek olarak o benim babam. Ben muhabirim. O ise köşe yazarı. Ben onun ne fotoğrafını çekerim ne de haberini yaparım diyor.

Peki daha sonra ne oldu dersiniz. Ertesi gün Devrim gazetesinde manşetten verilmiş bir haber vardı. Özcan Nevres komünizm propagandası yapmaktan tutuklandı diyordu haberde. Haberi yapan da boş zamanlarında gazetede çalışan Rasih T. idi. Bu bir vefasızlık örneği değil miydi? Bunu yapan insan olur mu?

Özcan Nevres
Latest posts by Özcan Nevres (see all)
(Bugün 1, toplamda 164 kez ziyaret edildi.)

Özcan Nevres tarafından yayınlandı

15 Ağustos 1935 de Menemen’de doğdum. Esas mesleğim elektrik ve elektronik teknisyenliğidir. Gazeteciliğe 1958 yılında Ege’de yayınlanan Sabah Postası gazetesinde başladım. Hobilerim yazmak, okumak, tarihi eserler ve harabelerle ilgilenmektir.